Sonsuza kadar süren bir aşk fikri kulağa ne kadar da romantik geliyor değil mi? Peki filmlerde sıkça duyduğumuz “seni sonsuza kadar seveceğim” ya da “ömrümün sonuna kadar yalnız seni seveceğim” sözleri gerçeği ne kadar yansıtıyor?
Maalesef insanlar fani olduğu için aşkları da ebedi olamıyor. Bu konuda uzun yıllardır araştırma yapan bilim insanları aşık olduğunda vücutta salınan kimyasalların belirli bir süre sonra yok olmaya yüz tuttuğunu belirtiyor.
Peki bu kimyasallar tam olarak ne zaman yok olup tükeniyor? Ya da soruyu daha anlaşılır bir şekilde soracak olursak; aşkın ömrü en fazla ne kadardır?
Uzman Çift ve Aile Terapisti Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, “aşkın ömrü var mı?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Aşkın ömrü sınırlıdır. Kaç gün olduğu tartışılır ama aşk; bir süre sonra evrimleşmeye başlar.“Peki, çok âşık olduğunuz kişiyle ilişkiniz, özellikle evlilik sonrasında nasıl bir evrim sürecine girer, daha doğrusu evlilik aşkı öldürür mü? Atçeken’e göre aşkın bir ömrü olduğu ve evlilikle birlikte inişe geçtiği bir gerçek. Ancak ‘yok oluyor’ demek yerine, ‘evrim geçiriyor’ demek daha doğru.
Evliliğin insanın hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri olduğunu söyleyen Atçeken, “Evlilik ile yeni bir dönem başlar. Her yeni süreç gibi burada da değişime direnç gözlemlenir. Her ne kadar bu çiftin çok isteyerek aldığı bir karar da olsa, bir sistem değişmektedir. Bu durum sancılı bir süreçtir. Birçok genç, ailesinin güvenli kanatlarının altından çıkıp uçmaya başlarken büyük içsel gerginlik yaşıyor. Bu gerginlikler bireyler tarafından fark edilmezse ilişkilerine yansıyor” diyor.
Özellikle nişanlılık dönemi veya düğün hazırlıkları sırasında sorunların artığına dikkat çeken Atçeken, “Flört ederken çift henüz sorumlulukların içine girmemiştir. Aileleriyle veya kendi evlerinde daha bağımsız bir hayat sürdürüyordur. Oysa evlilik ile artık bir aile olacak, sorumluluklar ve beklentiler değişecektir. Ortak karar almak, güç dengesi, fikir ayrılıkları, para meseleleri, ailelerin kültürel farkları ve bunun gibi birçok sebeple çift birçok sorun yaşayabilir” ifadesini kullanıyor.
AŞK, KARŞI TARAFIN BİLİNMEZLİKLERİYLE BESLENİR
Evlilik öncesi yaşanan yoğun aşk duygusunun evlendikten sonra devam etmesinin çok mümkün olmadığının altını çizen Atçeken, “Bu sadece evlilikle ilgili değil, uzun süreli ilişkiler için de geçerlidir. Aşk; karşı tarafın bilinmezliğinden, kişinin partneri için zihninde oluşturduğu imgelerden ve aradaki engellerin varlığından oluşur. Doğal olarak kişiyi daha iyi tanıdıkça, onu daha gerçek bir şekilde gördükçe ve aradaki bazı engeller aşılıp, güven oluşmaya başladığında duygular değişir” tespitinde bulunuyor.
AŞKTA TUTKU, EVLİLİKTE İSE KUCAKLAMA HORMONU SALGILANIR
Eğer iki taraf da birbiri için doğru insansa aşkın bitmediğini ancak boyut değiştirdiğini söyleyen Atçeken, “Aşk sevgiye dönüşür, bağlılık oluşur. Şefkat, güven, huzur, sevgi daha ön plana çıkar. Hatta araştırmalar bu değişimin kişinin vücut kimyası ile de paralel olduğunu gösterir. İlişkinin ilk zamanlarında beyinde yüzden fazla hormon salgılanır. Bunlardan en önemlileri; kadın ve erkekte salgılanan testosterondur. Testosteron; tutku, norepineprin heyecan dalgalanmaları, seratonin mutluluk, dopamin ise yoğun bir ödül hissi sağlar. İlişkinin ilerleyen zamanlarında hissedilen sevgi ve bağlılık ise daha yumuşak, ‘kucaklama hormonu’ denilen oksitosin ve vazopresinedir. Bu sevgi, güven ve bağlılık hormonudur” şeklinde konuşuyor.
Aşkın ömrünün kişiden kişiye değiştiğini, bazı ilişkilerde birkaç ay, bazılarında birkaç yıl sürebildiğini belirten Atçeken’in vurgu yaptığı nokta ise süreye takılmamak gerektiği: “Aşk bir süre sonra sevgi, güven ve bağlılığa dönüşür. Bana göre aşkın süresini düşünmek yerine, ilişkinin tadını çıkarmak, onu beslemek için elinden geleni yapmak ve iletişimi artırmak gerekir. Bu sebeple uzun ilişkiden ne beklediğimizi iyi bilmek ve eğer evlilik istiyorsak ne hissettiğimize gerçekçi bir şekilde bakmak önemlidir. Büyük aşklar evlendikten sonra sihrini koruyamıyor değil, aşk evrim geçiriyor, değişiyor… Ve bu her zaman olumsuz anlamda algılanmamalı.”
AŞKI CANLI TUTMANIN YOLLARI
Evli çiftlerin aşkı ve aralarındaki sevgiyi canlı tutmalarının en önemli yollarından biri hiç kuşkusuz sağlıklı iletişim. “Aşkın ve evliliğin devamı için sihirli bir formül veremeyiz çünkü her birey ve her ilişkinin yapısı farklıdır. Ancak bazı noktalar da vardır ki ilişkide bunlara dikkat edilmesi birlikteliğin kalitesini artırır” ifadesini kulanan Uzman Çift ve Aile Terapisti Şirin Hacıömeroğlu Atçeken’e göre aşkı ve sevgiyi tüketmemek için dikkat edilecek diğer noktalar şunlar:
“Çiftlerin birbirlerine beklentilerini net bir şekilde fakat karşı tarafı suçlamadan ve kırmadan ifade etmesi çok önemli. Ayrıca çift birbiriyle ne kadar iyi arkadaş olabilirse, aradaki olumlu bakış açısı ve bağ o kadar güçlenir. Birlikte kaliteli zaman geçirmek, eğlenebilmek, zor zamanlarda destek olabilmek ve ‘biz’ olarak hissetmek ilişkiyi çok güçlendirir.
ÇİFTLER ROLLERİNİ UNUTMAMALI
Çiftlerin devamlı küsmesi, duygularını net ifade etmemesi, imalar yapması ve birbirinin özel alanlarına saygı göstermemesi ilişkiyi çıkmaza sokar. İnat etmek, fiziksel, psikolojik veya duygusal şiddet uygulamak ve her tartışmada ‘ayrılık’ imasında bulunmak ciddi krizler oluşturur. İçinde biriktirip agresifçe veya öfke patlamalarıyla kavga etmek yerine, fikir ayrılıklarını konuşup uzlaşmaya varabilmek gerekir. Sevginin iyi ifade edilmesi gerekir. Sevgi ne kadar sağlam olursa yaşanan gerginliklerin tolore edilmesi, meselelerin halledilmesi ve aradaki güvenli ortamın devamı mümkün olur. Aileye çocuk dâhil olsa dahi karı-kocanın arada anne-baba rolünden çıkıp birlikte kadın-erkek olarak zaman geçirmesi, kaçamaklar yapması da ilişkiyi güçlendirir.”