CEVAP:PAPARA
papara
Günümüzde müzik aleti olarak kullandığımız zurnanın orta oyundaki karşılığı “papara” dır. Papara ağaçtan yapılır ve genellikle iki karış boyundadır.
Orta oyunu Nedir?
Orta oyunu tarihçesi, Karagöz Hacivat oyunu hakkında bilgi.
Belli kişileri bulunan, seyircilerin çevrelediği bir alanda oynanan çok aktörlü, tuluata dayanan çalgılı bir halk oyunudur. Türk tiyatro tarihinde önemli bir yeri olan ortaoyunu, kişileri ve kuruluşu bakımından Karagöz oyunlarını andırır. Bu oyunda Karagöz’ün yerini “Kavuklu”, Hacivat’ın yerini de “Pişekar” alır. Bir çeşit rejisörlük görevini yapan Pişekar’ın rolü, Karagöz’deki Hacivat’ın rolünden daha önemlidir. Kavuklunun öteki oyuncular tarafından alaya alındığı da olur.
Ortaoyunu “palanka” adı verilen oyun sahnesi, herhangi bir yerde kolaylıkla hazırlanabilir. Bu sebeple orta oyuncularının, her zaman sabit ve belli bir yeri yoktur. Sahne olarak kullanılan yer, yuvarlak ya da elips biçimindedir. Seyircilerin yeri ile oyunun oynandığı yer, ip gerilmiş kazıklarla ayrılır: Eskiden alanın sağında kafes denilen bölüm, kadınların oturmasına ayrılırdı. Sol taraf da, erkeklere ve çalgıcılara aitti. Sahnede dekor olarak başlıca iki şey vardır: Birincisi oyun yerinin sağ tarafında “yani dünya” denilen ve “ev”i temsil eden paravanamsı bir kafes, ikincisi ise “dükkân” denilen, daha alçak, iskemlesi bir kafes. Hemen bütün oyunlarda “ev”in ve “dükkârt’ın, oyunun akışına hareket noktası olacak nitelikte önemli rolleri vardır. Mecburi olmamakla birlikte oyunun konusuna göre bazı dekorların ve döşeme araçlarının kullanıldığı da olur.
Ortaoyunu, son aldığı biçimle şu bölümlere ayrılır:
Zurnanın çaldığı Pişekar havasıyla Pişekâr’ın, kavuklu havasıyla da Kavuklunun sahneye çıkması.
Pişekar ve Kavuklunun konuşmaları. Bu konuşma iki bölümdür: Birinci bölüm iki tanıdık gibi hal hatır sormaları, ikinci bölüm ise tekerlemedir.
Esas oyunun kişilerinin sırasıyla sah neye gelip karışacakları basit macerayı canlandıran ve “fasıl” denilen bölüm. Eskiden kadınların sahneye çıkması yasak olduğundan, kadın rolünü de kadın kılığına giren ve “zenne” denilen erkek oyuncular yaparlardı.
Bitiş. Bu bölümde Pişekâr, Kavuklu son bir konuşma yapar. Karagöz’deki gibi “Her ne kadar sürçü lisan ettikse af-fola!” der ve bir dahaki oyunun yerini ve zamanını bildirir, seyircileri iki eliyle selâmlar. Zurna da “ey gaziler” havasıyla, seyircileri uğurlar.
Ortaoyununda söz hüneri çok önemli bir yer tutar. Her aktör, karşısındakine söz yetiştirmek durumundadır. “Çene yarışından başka, sanatçıların aldıkları acayip tavırlar göz önünde tutulur. Özellikle çenesini yukarıya doğru kaldırarak, suratına en garip biçimi verebilen oyuncu, bu yarışı kazanmış olur.
Ortaoyununun hangi tarihte çıktığı ke sinlikle bilinmemektedir. Bu konuda ele geçen belgelerin en eskisi, XII. yüzyıla aittir. Bu belgede, Bizans prensesi Anna Kommena, Türklerin babası imparatorun hastalığını taklit eden sahnelerle eğlendiklerini bildirir. Bunun, taklitli, söyleşmeli bir oyun olması muhtemeldir. Yine bir Bizans eserinden verilen bilgilerden, I. Bayezid’in sarayında taklitçi oyuncular bulunduğu anlaşılmaktadır. XVI. ve XVII. yüzyıllardan sonra yerli Türk kaynakları da taklitçi ve güldürücülerin katıldığı oyunlardan söz etmişlerdir. Evliya Çelebi, çağının 12 oyuncu kolunu ve bunların oynadığı oyunları (Keştiban oyunu), Arnavut Kasım taklidi, Haraççı taklidi, Gümüş arayıcı taklidi, Yuvacı taklidi vb.) saymaktadır. XIX. yüzyılın başlarında ortaoyunu son biçimini ve niteliğini kazanmıştır, bu yüzyılın sonlarında orta oyunu, tuluatla kaynaşmaya başlamış ve önemini kaybetmiştir.