Cevap : Felsefe yapmak ezbere yaşamaktır sözünde hangisi vurgulanmıştır
A) Evrensel olanın ön plana çıkarılması
B) Kalıp yargılarla dolu bir yaşama karşı çıkılması
C) Tez, antitez ve sentez sürecinin önemi
D) Farklı doğruluk ölçütlerinin olması
Cevap B şıkkı
Sen bilmediğin bir sokakta aşırı dikkatli bir şekilde yürürsün ama hergün geçtiğin bir yolda dikkat etmene gerek kalmaz ezbere yürürsün. Eğer felsefeyi hayatımıza katarsak alacağımız kararlardan, yaşayacağımız hayata kadar her şey değişir.Bu yüzden felsefe yapan insan bildiği sokakta yürür. Ezbere yaşar.
Felsefe; ezberden ziyade bir şeydir!
Uzmanları, TDK sözlükleri ne der, nasıl bir açıklama yaparlar, an itibariyle bakmadım.
Niye bakmadım? Elli yaşıma gelmişim, yıllarca okumuşum, “Felsefe” nedir diye Vikipedi’ye, TDK sözlüklerine danışmadan algıladığımı ifade etmem, sanırım, daha natürel olacaktır!
Bir kere, ezberi hiç sevemedim!
Şiir ezberledim, sular-seller gibi, ama fikir ezberleyemedim!
Zaten “Fikir” öyle hap gibi yutulacak bir şey değildir; mantık da tek başına işe yaramaz! Akıl deseniz; fikirsiz bir işe de yaramaz!
Zeka iyidir, güzeldir; akıl gibi tilkilerin kuyruklarını birbirlerine dokundurmadan dolaşmalarına aracılık etmez! (İstese pekala edebilir de, etmez, işte!)
Zekanın hep naif bir yanı vardır; zeki insanlar kendilerini üstün görmezler. Herkesi kendileri gibi zannederler. Bu nedenle zeka iyi niyete çalışır; akıl ise kurnazlığa…
Kendini akıllı görenler diğerlerini akılsız görme eğilimindedirler; akılsız gördüklerini de kullanma çabası içindedirler!
Dediğim gibi, kaynaklar ne der, nasıl ifade eder, bakmadım!
Bakmadım zira bu yaşıma kadar felsefeden ne anlamışım, felsefe benim için ne ifade eder, yazanlardan, yazılanlardan ziyade yaşayan biri olarak yaşantıma ne kadar ve ne olarak girmiş?
En basit hali ile bana göre felsefe insanın yaşadığı döngüye ait bir takım özgün fikirler, duygular ifade etmesidir.
İnsan olgusu değişmiyor! Şartlar değişiyor; dolayısıyla bir zamanların en ünlü felsefecileri denilecekleri zaten demişler!
Eğer ki felsefe o ne demiş, bu ne söylemiş ise; bilgi dağarcığı için doğru. Lakin, bana göre asıl felsefe her bir yaşayan insanın yaşamını, var oluşunu, etrafında gelişen olayların farkına varışını ve bunları kendi benliği, kişiliği ile özümseyip, çözümlemesi ve empati ile genelleştirip kendine has bir algılayışının olmasıdır!
Mesela, bilmem kim ne demiş, ne demişse demiş! O denileni on beş yaşımda okudum ama anlamam kırk beş yaşımı buldu!
Diyen iyi ki demiş; lakin yaşamadan da öğrenilmiyor meret!
Felsefe; ezberden ziyade bir sorgulamadır; gerektiğinde alt-üst edilir tüm değerler, eğer ki felsefeyi öğretmekse amaç…
Felsefe dili de sorgular, dini de… İnsanın en naif halinden en hayvansal dürtülerine kadar… (Hayvansal dürtüler derken ille ki bir açıklama yapmam gerek: Hayvanlar kendilerine zarar vermedikçe hiçbir canlıya zarar vermezler. Doğanın ritmine uyarak bazı hayvanlar bazı hayvanları avlanarak beslenirler; doğa avlanan hayvanlar ve avlananlar arasında bir denge kurmuştur, dengeyi bozduğumuzda zararlı çıkarız!
Mesela, ağaçları minnacık kurtlar basar, kuşlar fena halde telef olur; maymunlar tutunacak dal bulamazlar, falan…
Hayvanların hakkını vermek gerekir; hayvanlar hiçbir şekilde tecavüz etmezler!
Kur yaparlar, karadullar çiftleştikleri erkek örümcekleri öldürürler ama hiç biri bir diğerini zorlamaz, kandırmaz!
İnsanlara çirkin bir şekilde uyarlanmış bir gerçek vardır: Dişi köpek kuyruk sallamadıkça…
Dişi köpeğim olduğundan diyorum: Hakikaten kuyruk sallıyor kız!
Altı ayda bir çiftleşme zamanı geliyor, hormonları öyle söylüyor… Hormonları aynı zamanda nasıl bir salgı salgılıyorsa tüm erkek köpekler peşinden koşuyor!
Her peşinden koşan, koklayan erkek köpeğe de yüz vermiyor!
Dişi köpek çiftleşme zamanı geldiğinde kuyruk sallıyor, doğru, koklamasına izin veriyor ama bir yere kadar; çiftleştirmek istesek iki-üç gün bir arada tutmamız gerekir.
İşte tam da bu yüzden felsefenin mantık, duygu ve evrensel gerçeğin doğru olarak algılanıp, iyi bir süzgeçten geçip de kişinin önce kendini, sonra da diğer kişileri anlaması için gerekliliğine inanıyorum!
Farklı fikirlerin, örneklerin öğretilmesi felsefe dersine giriş olarak doğru olsa da, fazla uzatmamak gerektiğini düşünüyorum!
Öncelikle öğretilmesi gereken şudur: Her kişinin yaşamını sorgulaması, var oluşunun farkında olması ve yaşama dair ille de bir fikrinin olması!
Çok okudum, çok beğendim birçok şeyi; lakin en güzelleri kendimin keşfettikleriydi!
Birçok filozof benden önce keşfetmişlerdi ama hiç biri kendi keşfettiğim an kadar değerli ve işe yarar değillerdi!
Farkında mısınız, bilmem; yalnızca kendi vardığım sonuçları, kendi duygu ve düşüncelerimi yazıyorum. Bir filozofun, bir yazarın cümlelerinden alıntı yapsam, bir profesörün sözü ile başlasam… Çok daha etkili olacağımı biliyorum ama yapamıyorum!
Yapamıyorum zira bana göre felsefe var oluşunun farkında olmaktır!
Ezber gibi gelenlerin gerçekte çok doğru olduğunu bilmek, lakin yine de kendi cümlelerinle kendi yaşadıklarını ifade etmektir!
Yani; geçmişten örnekler iyidir ama ezber kötüdür; felsefe dediğimiz irdeleme; ister ders olarak koyun-ister koymayın, ister oraya-buraya ekleyin, ister oradan-buradan çıkartın!
İnsanoğlunun yüzyıllardır gelişimi içinde yok olamadığına göre; ne Haçlı seferleri ne de benzer amaçlı diğer yaptırımlar engelleyemediğine göre…
Özgürdür felsefe!
Öyle bir yerlerde olsun, diğer yerlerde olmasın derken içeriğine müdahaleyi de kaldırmaz! Ki, içeriği de ezberden ziyade zeka, akıl ve mantık örgüsüyle birlikte insan, bitki, hayvan ve de elbette evrensel döngü içinde varoluşu anlamaktır.
Anlarken de kendilerine zarar veren yaptırımların farkında olmaktır!
Sorgulama yapmayı öğretmeden bazı fikirleri yargılamayı öğretmek faşizan bir davranıştır; ki örneklerini, maalesef, çokça görmekteyiz!
felsefe yapmak ezbere yaşamaktır sözünde hangisi vurgulanmıştır Ne90’dan bulabilirsiniz
Felsefe Yapmak Ne Demektir?
Bu yazıda yapmak istediğim “Felsefe yapmak ne anlama gelir?” sorusunu tartışmaya açmaktır. Hiç bir felsefeci yetiştiği toplumdan, kültür coğrafyasından, aldığı eğitimden bağımsız düşünülemez. Çevresel, kültürel hatta inanç farklılıklarını da dikkate aldığımda kendi açımdan felsefe yapmak “Düşünce üretme sanatıdır” diyebilirim.
Yunanda felsefe, varlık soruşturmasıyla başlamıştır. Varlık soruşturması felsefenin en temel problemidir. Varlık, felsefe de en temel hatta tümel kavramdır. “Varlık nedir? Varlık nasıl meydana gelmiştir? Varlıktaki çeşitli türlerin nedeni nedir? Değişim, hareket nedir? Neden buradayız? Biz nasıl biliriz? İnsan mutlu olmak için ne yapmalıdır? Ahlakı nasıl temellendirebilirim?” gibi sorulara verilen cevaplar filozofun düşünce sistemini belirler
- yüzyıla kadar Yunan düşünürlerin eserleri, başta Süryanice, Arapça, Latince olmak üzere diğer dillere çevrilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Takdir edersiniz ki bir kavramı diğer bir dile motamot çevirmek zor bir iştir. Bir kavramın diğer bir dilde tam karşılığı bulunmayabilir. Bu sebeple çoğu düşünür, Yunanca eserler üzerine şerhler yazmak zorunda kalmıştır. Yapılan şerhler çevirmenin kültür dünyasından bağımsız değildir. Yazılı metinlere kişisel yorum katmak her zaman mümkün olmuştur. Bu yüzden günümüze kadar birçok Platon, Aristoteles yorumcusu ortaya çıkmıştır.
Mantık sizce bir bilim midir yoksa düşünme sanatı mıdır? Felsefe tarihinde mantık ilminin kurucusu Aristoteles olarak bilinir. Bence Aristoteles, kendi felsefesini temellendirmek adına kendi mantık sistemini kurmuştur. Bu tespit, mantığın belirli bir düşünce sanatının sistematik hale getirilmesi olduğu anlamına da gelir. Bilindiği gibi Aristoteles mantığı 19. yüzyıla kadar materyalist, pozitivist biliminin alt yapısını oluşturmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra düşünürler, Aristoteles’in düz mantığını ve determinist evren anlayışını sorgulamaya başlamışlardır.
Demokritos’un parçalanamaz dediği “atom” parçalandığında, yeni bir düşünce sisteminin oluşturulması zorunlu hale gelmiştir. 1960’lardan, özellikle de atom parçalandıktan sonra, kuantum fiziğini anlamlandırmak adına Aristotelesçi mantık sisteminin dışında yeni bir mantık sistemi kurmaya çalışan filozoflar oldu. Kuantum felsefesinin temellendirilmesi ancak çağdaş mantığın (sembolik mantık) ve çağdaş felsefenin kurucusu Alman mantıkçı Gottlob Frege ve bulanık mantığın kurucusu Lotfi A. Zadeh sayesinde oldu.
Mantık dizgesini kuran bir filozof, çağın bilimini yönlendirir, diyebilir miyiz? Sistematik düşünceyi kim kurarsa kitleleri peşinden sürükler, diyebiliriz, tıpkı Aristoteles gibi. Mantık sayesinde insanları belirli kalıplar içinde düşünmeye yönlendirebiliriz. Bu sebeple bilginin kaynağını temellendirme problemimiz vardır. Günümüze kadar birçok doğru bildiğimiz yanlışın olduğunu öğrendik. Dinde nasıl hurafeler varsa bilimde de hurafeler vardır. İnsanlar, hurafelerini kolay terk etmezler. Evren konusunda Batlamyus veya Kepler’in görüşünü savunanlar, bilimsel hurafeleri kolay kolay bırakmak istemeyenlere güzel örnek teşkil eder.
Evrenin merkezine dünya yerine güneşi koyan Kopernik, Aristotelesçi kozmolojiye meydan okuyordu. Hristiyanlığın cizvit mezhebi sıkı sıkıya Aristatelesçi fikirlere dayalıydı. Cizvit papazları gökteki gezegenlerin hareketlerini ve Aşai Rabbani ayininde ekmeğin nasıl İsa’nın bedenine dönüştüğünü açıklamak için Eski Yunan bilgeliğini kullanıyorlardı. Aristoteles de birçok filozof gibi aslında metafizik yapmıştı. Aristoteles metafiziği kilisenin entelektüel cephaneliğinde etkili bir silah olmuş, Aristotelesçiliğe saldırmak kutsal kitabın emirlerine ve Aşai Rabbani ayinine karşı çıkmakla eşdeğer hale getirilmişti. Bu konuda Charles Seife’in Alfa ve Omega adlı kitabının “İlk Evrenbilim” bölümüne daha ayrıntılı okumalar için bakılabilir.
Düşünce tarihinde insanların evren algısını hiçbir filozof Aristoteles kadar etkilememiştir. Kalıp düşünme formlar, kapalı algılar meydana getirir. Kalıp düşüncedeki ya hep ya hiç mantığı, üçüncü halin imkansızlığı ilkesi, kuantum fiziğinde işe yaramaz. Düşünebildiğimiz kadar ilerleyebildiğimize göre düşüncelerin sınırlandırılması özgün ve özgür düşüncenin önüne set çekmektir. Düşünme, varlığımızın temel fonksiyonudur. Yaşamın sürdürülebilmesi ve geliştirilebilmesi için düşünmek zorundayız. Mutluluğumuz, mutsuzluğumuz, iyiliğimiz ve kötülüğümüz, başarı ve başarısızlığımız ona bağlıdır. Hayatımızın temel fonksiyonlarından biri olan düşünme eğitimimizi rastlantıya bırakmak, rüzgârın estiği yöne doğru savrulmak gibidir.
İnsan değer üretebilen bir varlıktır ve insan değer verdiği, önemsediği, vazgeçilmez gördüğü her şeyi kendi eğitiminin konusu yapmıştır. Düşünme, sürekli ve ucu açık bir faaliyettir. Düşünme ve eylem arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu yüzden eylemlerimizin sonuçlarına katlanmaktayız. İnsanın düşünme yetisini etkin bir şekilde kullanabilmesi çok önemlidir. Kişinin üretici ve yaratıcı olabilmesi, başına gelen sorunları çözebilmesi, hayata bir anlam verebilmesi hatta hayatta kalabilmesi buna bağlıdır. Düşünce ürettiğimiz kadar medeniyet kurabilir, bilimde ve teknolojide ilerleyebiliriz.
Özel türden bir düşünmenin ürünü felsefe, sonunda felsefi düşünme denilen bir tavra dönüşür. Mitolojik, dini, sanatsal, teknik veya bilimsel düşünme tarzlarından farklı olarak felsefi düşünme, tüm diğerlerinin ne yaptığı üzerine düşünür. Felsefenin gücü de buradan gelir: Her şeyin “üzerine”, her şeyin “üstünde” olmasından. Felsefe yapmak, ne Aristoteles ile ne de Zadeh mantığıyla sınırlandırılamaz. Felsefe yapmak, insan zihninin etkinlik halinde olmasından kaynaklanan bir süreklilik içinde bütünleştirmek, sistemleştirmek, açığa çıkarmak demektir. Öyleyse felsefe ile insan zihni, bağlarından kurtulur, ön yargılarını yıkar, kendini inceleme nesnesi haline getirir. Böylece insanlık kendisini felsefi düşüncenin aynasında yeniden görür.
Mürüvvet Çalışkan