Recep Ayı
Receb, tazim ve saygı anlamına gelir. İslâm öncesi Araplar Receb ayına ayrı bir ehemmiyet verirler, saygı gösterir ve şanını yüceltirlerdi. Receb ayı gelince kılıçlar kınına sokulur, oklar torbalarına yerleştirilir, derin ve kanlı husumetlerin üzerine geçici de olsa bir sükûnet örtüsü çekilirdi. Artık o gürültülü ve korkunç çöller tatlı bir huzurun baharına dalar, her taraf bir güven ve selâmet sahasına dönerdi. Öyle ki, bu ayda bir kimse babasının katiline rastlasa bile, başını kaldırıp kaşına bakmazdı. Bu aya “sağır ay” denilmesi de sükûnet mevsimi olmasındandır.
Receb ayına sağır denmesinin bir başka anlamı da şöyle ifade edilir:
Bu ayın bereketi hürmetine, bu ayda işlenen günah ve hataları manen bu ay duymamakta, mü’minlerin sadece ibadet ve sevaplarına şahitlik etmektedir. Böylece Cenab-ı Hak mü’min kullarının bu ayda işlemiş oldukları günahları bağışlamaktadır.
İslâmiyet gelince de Receb ayına mahsus olan saygı devam ettirildi. Bilhassa Regaib ve Mi’rac gibi tecellilerle şereflendirildi.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) dualarında,
Receb’e, “recm ayı” da denir. Buna göre, mü’minlerin eziyet ve zahmet vermemesi için şeytanlar bu ayda taşlanır, kovulup uzaklaştırılır. Receb kelimesindeki “R” Allah’ın rahmetine, “C” Allah’ın cömertliğine ve yardımına, “B” ise Allah’ın birrine (iyilik ve ihsanına) işaret eder.
Receb ayına “mutahhar” denmesinin sebebi, bu ayı oruçlu geçirenlerin günah ve hatalarından temizlenip paklanmasıdır. Receb ayının Peygamberler tarihinde ayrı bir yeri vardır. Meselâ, Nuh Aleyhisselâm ve kavmi Receb ayında gemiye binmiş ve tufandan kurtulmuşlardır.
Receb ayı Hicrî ayların yedincisi ve Ramazan’dan iki ay öncesidir. Fazileti bakımından ayrı bir yeri vardır. Regaib ve Mi’rac gibi mübarek geceleri içinde bulundurması, faziletini daha da arttırmaktadır. Ayrıca, Kur’ân’da haram ayları olarak geçen dört aydan birisi olması, Müslüman kalblerdeki yerini bir kat daha daha artırmıştır.
Receb ayı, “üç aylar” olarak bilinen mübarek bir mevsimin ilk ayıdır. Bu aylara “çok sevaplı ibadet ayları” diyen Bediüzzaman, onların kazandırdıkları sevap ve mükâfatlar bakımından, mü’minlerin önünde nasıl bir kademeli yükseliş vesilesi olduklarına şöyle işaret eder:
Buna göre Receb ayında işlenen ibadet, edilen iyilik, yapılan hizmetlerin manevî ecri ve sevabı bire yüz verilmektedir. Bunun için mü’minler bu aydaki nasiplerini arttırmak maksadıyla daha çok gayret sarf ederler. Hayır ve hasenata biraz daha ağırlık verirler.
Bazı hikmet ehli âlimler Receb ayı hakkında şu yorumları getirmişlerdir:
– Receb eza ve cefâyı terk içindir, Şaban amel ve vefa içindir, Ramazan sıdk ve safa içindir.
– Receb tövbe ve pişmanlık ayıdır, Şaban muhabbet ayıdır, Ramazan kurbet (Allah’a yakınlık) ayıdır.
– Receb hürmet ayıdır, Şaban hizmet ayıdır, Ramazan nimet ayıdır.
– Receb ibadet ayıdır, Şaban dünyanın safasını terk etme ayıdır, Ramazan ibadetlerin mükafatını artıran aydır.
Büyük tasavvuf ehli Zünnün Mısrî der ki:
“Receb ekme ayıdır, Şaban sulama ayıdır, Ramazan derleyip toplama ayıdır. Herkes ne ekerse onu biçer, ne yaparsa cezasını çeker. Bir kimse ekimi bırakırsa, hasat zamanı ekmediğine pişman olur. Kıyamet gününde ise çok kötü duruma düşer.” (Abdürkadir Geylani, Üç aylar ve Faziletleri)
Receb ayının diğer aylardan farklı bir ibadeti de oruçtur. Mümkün mertebe bu ayda daha fazla oruç tutulmaya çalışılır. Ebû Davudta, hiç ara vermeden devamlı surette oruç tutan bir zâta Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bazı tavsiyelerden sonra şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Hadisin devamında ravî olan Sahabı şöyle demektedir:
“Resulullah ‘tut’ dedikçe, üç parmağını yumdu, ‘bırak’ deyince de üç parmağını bıraktı.” Böylece Peygamberimizin o zata, “Üç gün tut, üç gün ara ver” dediği anlaşılıyordu.
Bilindiği gibi haram ayları, “Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” aylarıdır.
Receb ayında devamlı olarak bir ay boyu oruç tutmanın uygun görülmeyişinin sebebi, Receb ve Şaban aylarının Ramazan ayına benzemesinden kaçınılmasıdır. Çünkü hiç kesintisiz bir ay boyunca oruç tutmak sadece Ramazan ayına mahsustur. Hattâ Receb ayında bir ay süresince oruç tutmanın mendup bile olmadığını söyleyen İmam Gazâlî ve İbni Kayyim el-Cevzî gibi müçtehidler, Ramazan ayına benzememesi için diğer aylardan farklı olarak Receb ayında devamlı bir ay boyu oruç tutmayı mekruh görürler. (İhya, 1/237; Zadu’l-mead, 2764)
Diğer aylarda nasılsa, Receb ayında da ayın ortasında veya belli günlerinde, yahut üçer gün ara vermek suretiyle oruç tutulması tavsiye edilmektedir.
Görüldüğü gibi Receb ayında tamamen oruçlu geçirme hususunda bir hadis ve rivayet yoktur. Üç ayları hiç ara vermeden tutmak sünnet ve müstehap da değildir, sadece sâlih zatların güzel bir âdetidir. Receb ayını tam olarak tutanlara “Tutma!..” denilmez, ama fıkhı olarak da hükmünü belirtmek gerekir.
Bu arada Ramazan ayında bozmuş olduğu bir oruçtan dolayı, kefaret orucu tutmak isteyenler için Receb ve Şaban ayı iyi bir fırsattır. Receb ayının birinci gününden itibaren hiç ara vermeden Şaban ayı da dahil olmak üzere iki ay üst üste oruç tutarsa, tam bir kefaret borcunu ödemiş olur. Peşinden Ramazan ayının orucu da geleceğinden böylece üç ay boyu, bir gün dahi yemeden oruç tutmuş olur. Bu durumda oruç borcunu öderken aynı zamanda sevap hazinesini de doldurmuş ve geliştirmiş sayılır.
Madem Receb ayı günahların affedildiği aydır. Bağışlanmanın yolunu ve istiğfarın nasıl yapıldığını bilmek gerekiyor. Rivayete göre şu istiğfar duasını Receb ayında yedi kere okuyan kimsenin günahları affolunmaktadır.
Üç aylar birer dua ve niyaz mevsimidir. En güzel duaları başta sahabiler olmak üzere İslâm büyüklerinden öğreniyoruz. Hz. Ali’nin Receb ayında şu şekilde dua ettiği rivayet edillir:
Bazı Selef büyükleri de Receb ayı gecelerinde şöyle dua etmişler:
“Allah’ım, sana mahzun gönlümle, isteklerini kabul buyurduğun dostlarının duası ile niyaz ediyorum. Zatına eriştirdiğin ve senin rızanı isteyenlerin dili ile senden talep ediyorum. Umarım senin ululuğundan, seni bileyim ve kulluk edeyim.”
“Yâ Rab, bu gecenin rahmet ve bereketinden sevap ve mükâfatından beni nasiptar et.”
“Allah’ım, kullarından istediğine, istediğini verirsin, kim seni onlara ikram etmekten alıkoyabilir? Ben fakir ve âciz bir kulum. Fazl ve kereminden nimetlerini ümit ediyorum. Sana sığınırım ve ancak Senden yardım dilerim.”
“Yüce Mevlam, bu gece kullarına çok rahmet ve bereketini döker, saçarsın. Allah’ım, sana yalvaran dilleri, sana kalkan elleri boş çevirme. İyilik ve yardımınla faydalandır bizi. Nimetlerinle donat hepimizi.”
Recep ayı ile ilgili sahih hadisler nelerdir? sorusunun yanıtı 3 aylarda ibadet etmek isteyen Müslümanların gündeminde. Recep ayı üç ayların ilki olup, haram aylar arasında yer almaktadır. Recep ayında sünnete uygun ibadet etmek isteyenler, Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed’in sözlerini örnek almak istiyor. Peygamber efendimizin Recep ayı ile ilgili hadisleri haberimizde derledik. İşte Recep ayı ile ilgili Hadis-i Şerifler ve sahih olmayan (doğruluğu bilinmeyen) hadisler.
14 Şubat 2021 Pazar 09:32 – Güncelleme: 14 Şubat 2021 Pazar 09:32
Peygamber efendimizin Recep ayı ile ilgili hadisleri nelerdir? Recep ayı ile ilgili sahih hadisler
ABONE OL
3 ayların başlangıcı ve ilk ayı olan Recep ayının gelmesiyle birlikte Peygamber efendimizin bu ay için söyledikleri sünnet ehli için yeniden gündeme geldi. Bu ayda ibadetlerini Sünnete göre yapmak isteyenler “Recep ayı ile ilgili sahih hadisler nelerdir?” sorusuna yanıt aramaya başladı. Recep ayı için rivayet edilen birçok Hadis vardır fakat Recep ayı ile ilgili sahih hadisler daha çok önem taşımaktadır. İşte Peygamber efendimizin Recep ayı ile ilgili hadisleri
RECEP AYI İLE İLGİLİ SAHİH HADİSLER NELERDİR?
Receb ayı, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biri olup geleneğimizde önemli yeri olan üç ayların ilkidir. “Receb ayına câhiliye döneminde de ta’zim edilir ve onda savaşılmazdı. Onunla sonra gelen şâban ayına müşrikler recebân derlerdi.”
Receb ayının haram aylardan sayılması, senenin ortasında Mekke civarında oturanların umre yapmaları içindir.
Resûl-i Ekrem’in şâban ayında diğer aylara oranla daha fazla oruç tuttuğu, bazan da tamamını oruçlu geçirdiği hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, “Ṣavm”, 52; Müslim, “Ṣıyâm”, 175, 176)
Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Receb ayı, Allah’ın seçtiği aylardandır. O, Allah’ın ayıdır. Allah’ın ayına ta’zim eden kişi Allah’ın emrini büyük tutmuş olur. Kendi emrine değer vereni de Allah naîm cennetlerine koyar ve en büyük rızasını onun için zorunlu kılar…”
Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Cennette receb adı verilen bir nehir vardır. Bu nehrin suyu sütten beyaz, baldan tatlıdır. Kim receb ayından bir gün oruç tutarsa, Allah o nehirden ona içirir.”
Haram ayların isimleri bir hadiste belirtilir. Şöyle ki, Sahihayn’da Ebû Bekre’den tahriç edildiğine göre Vedâ Hutbesinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki sıraya göre sürüp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Onlardan dördü haram aydır. Üçü peş peşedir: Zilkâde, zilhicce, muharrem. Biri de cemâziyelâhir ile şâban arasındaki receb-i Mudar’dır.”
Bu hadis başta Buhârî ve Müslim’in Sahih’leri olmak üzere birçok kaynakta geçmektedir.
RECEP AYI İLE İLGİLİ SAHİH OLMAYAN HADİSLER
Enes b. Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre Rasulullah’a (s.a.v.) receb ayına receb ismi verilmesi sorulunca şöyle buyurdu:
“Çünkü onda ramazan ve Şaban ayı için (hazırlık olarak) çok hayır yapılır.”
Resul-i Ekrem’in receb ayı girdiğinde, “Allahım, receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!” şeklinde dua ettiği yolundaki rivayet (Taberânî, el-Muʿcemü’l-evsaṭ, IV, 189; Ebû Nuaym, VI, 269; ayrıca bk. Müsned, I, 259) zayıf kabul edilmektedir.
Resûlullah’a isnat edilen, “Receb Allah’ın ayıdır, şâban benim ayımdır, ramazan ise ümmetimin ayıdır” rivayetinin ise aslı bulunamamıştır. (Süyûtî, s. 114).
Rasûlüllah’tan (s.a.v.) receb ayının fazileti ile ilgili sadece bu hadisin vârid olduğunu, ama tamamının değil; sadece şu kısmının geldiğini belirtmiştir: Receb ayı girdiği zaman Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle dua ederdi: “Allah’ım receb ayını bize mübârek kıl.”
Hz. Peygamber ramazan dışındaki en faziletli orucun şâbanda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir (Tirmizî, “Zekât”, 28) Bundan dolayı şâban ayında oruç tutulması çoğunluk tarafından mendup sayılmakla birlikte Resûl-i Ekrem’in ramazan ayından başka hiçbir ayın bütününü oruçlu geçirmediğine dair hadislere (Buhari, “Ṣavm”, 52; Müslim, “Ṣıyâm”, 175, 178) ve Şabanın on beşinden sonra orucun terkedilmesine yönelik rivayetlere dayanan bazı âlimler, orucu farz olan ramazan ayına şevkle girmeyi zorlaştıracağı düşüncesiyle bu ayın ikinci yarısında oruç tutmayı mekruh görmüştür.
Müslim’in Sahih’inde uzun bir hadisin baş tarafıdır; o hadisin devamı haram aylarla ilgili değildir.
Receb ayının cemâziyelâhir ile şâban ayları arasında sayılması, Cahiliye döneminde Arapların yaptıkları tehir etme yani bir ayın zamanını diğer bir aya atlatma yahut iki veya üç yılda bir yıla bir ay (on üçüncü ay) eklenmesini ortadan kaldırmak içindir.
Recep Ayı Hakkında Uydurulmuş Hadisler
Recep, Şa’ban ve Ramazan aylarına geleneğimizde “üç aylar” ismi takılmış ve bu isim oldukça yaygınlaşmıştır. Bu aylara ve bu aylar içinde bulunan bazı önemli gün ve gecelere dair hem bazı dînî kitaplarda hem de halk arasında birçok hadis dolaşmaktadır. Bunlardan bazıları sahih, bazıları zayıf ve birçoğu ise uydurmadır. Hurafelerin halk nezdindeki itibarı ve yaygın oluşu göz önünde bulundurulduğunda bu gibi konularda uydurma hadislerin sahihmiş gibi bilindiği görülmektedir. Bu itibarla biz, üç aylar hakkında oldukça yaygın olan; fakat hadis uleması tarafından uydurma olduğu ortaya konulan hadislerden bazılarını tespit etmeye çalıştık.
Üç ayların ilki Recep olduğu için, bu yazıda Recep ayı hakkında uydurulmuş hadisler üzerinde durulacaktır. Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında uydurulan hadislerin tespiti ise başka bir araştırmaya bırakılmıştır.
Araştırmada kaynak olarak mevzû/uydurma hadisler hakkında yazılmış olan ve ulema tarafından kabul gören kitapları kullandık. Bunlar Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200)’nin el-Mevzû’ât, İbn Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350)’nin el-Menâru’l-Munîf, Suyûtî (ö. 911/1505)’nin el-Leâli’l-Masnûa, İbn Arrâk (ö. 963/1556)’ın Tenzîhu’ş-Şerîa, Aliyyü’l-Kârî (ö. 1014/1606)’nin el-Esrâru’l-Merfûa, Aclûnî (ö. 1162/1749)’nin Keşfu’l-Hafâ ve Şevkânî (ö. 1250/1834)’nin el-Fevâidu’l-Mecmûa adlı kitaplarıdır. Bunların yanı sıra İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1449)’nin Tebyînu’l-Aceb bi mâ Verade fî Fadli Receb adlı kitabı da araştırmamızın temel kaynakları arasındadır. İbn Hacer, Recep ayı hakkındaki hadisleri derlediği bu önemli eserinde konuyla ilgili otuz sekiz rivayeti hem senet hem de metin açısından değerlendirmeye tabi tutmuş ve neticede bu ayla ilgili sahih hiçbir rivayetin bulunmadığını, bu rivayetlerden yirmi üç tanesinin de uydurma olduğunu tespit etmiştir.[1]
Bu girişten sonra biz önce bu ve benzeri konularda uydurulmuş hadislerin genel özelliklerine kısaca bir göz atalım:
1) Bazı gün ve gecelerde kılınması gereken namazlarla ilgili hadisler uydurma hadislerdendir. Mesela Pazar günü/gecesi, Pazartesi günü/gecesi ve haftanın diğer gün ve gecelerinde kılınması gereken (sadece bu günlere mahsus) namazlarla ilgili hadisler bunlardandır.[2]
2) Recep ayının ilk Cuma gecesi kılınması gerektiği söylenen Regaip namazı ve bu ayın diğer gecelerinde kılınması gerektiği söylenen namazlarla ile ilgili hadisler de uydurma hadislerdendir. İbn Kayyim bu tür rivayetler için: “Bunların hepsi yalandır, Allah’ın Resûlüne yapılmış birer iftiradır!” derken[3] Aclûnî de: “Bu tür hadislerin Kûtu’l-Kulûb, İhyâ-u Ulûmiddîn, Tefsîr-i Sa’lebî gibi (tasavvuf ağırlıklı) kitaplarda yer almasına aldanılmasın!”[4] demiştir.
Aclûnî bu kaideye değindikten sonra şunları eklemiştir:
“Her ne kadar Kûtu’l-Kulûb ve İhyâ-u Ulûmiddîn adlı kitapların yazarları (Ebû Talib el-Mekkî [ö. 386/996] veİmam Gazâlî [ö.505/1111]) bu hadisleri zikretse de bu konuda ne sünnette ne de hadis imamlarının yanında herhangi bir (sahih hadis) bulunmaktadır. Çünkü sünnet (onların demesiyle değil) ancak Peygamberin sözü, fiili ve takriri ile sabit olur.”[5]
Bu tür uydurma hadislerden bazıları şunlardır:
“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”[6]
“Recep’in ilk Cuma gecesinden gafil olmayasınız. Zira o gece, meleklerin “Regâip” ismini verdikleri gecedir.”[7]
3) İbn Kayyim’e göre Recep ayında tutulması gerektiği söylenen oruç ve bu ayın bazı gecelerinde kılınması gerektiği söylenen namazla ilgili bütün hadisler yalandır, iftiradır.[8]
Bu tür hadislerden bazıları şunlardır:
“Her kim Recep’in ilk gecesi akşamdan sonra yirmi rekât namaz kılarsa … o kişi Sırat’ı sorgusuz sualsiz geçer.”
“Her kim Recep ayında bir gün oruç tutar ve dört rekâtlık bir namaz kılarsa ve bu namazın ilk rekâtında yüz defa Ayete’l-Kürsî, ikinci rekâtında yüz defa İhlâs sûresini okursa o kişi Cennetteki yerini görmeden ölmez.”[9]
“Her kim Recep ayında şu kadar oruç tutarsa ona şu kadar…” diye başlayan hadislerin hepsi yalandır, uydurmadır.[10]
Bu genel kaideleri zikrettikten sonra asıl konumuza dönebiliriz. Araştırma esnasında yararlandığımız kaynaklardan en son kaleme alınanı, Şevkânî’nin el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa adlı kitabıdır.Bu kitap, kendisinden önce yazılan ve uydurma hadisleri tespit eden kitaplardan daha şanslıdır. Bu şansın ne olduğunu, ülkemizin yetiştirdiği değerli hadis alimlerinden M. Yaşar Kandemir şöyle açıklamaktadır:
“Bir hayli müteahhir oluşunun (geç dönemde yazılmış oluşunun) sağladığı imkân dolayısıyla Şevkânî, İslam âlimlerinin mevzû hadislere karşı açtıkları çetin savaşların semeresi olarak vücut bulan eserlerin hemen hepsinden faydalanmıştır.”[11]
Şevkânî konuyla ilgili hadisleri yukarıda adı geçen diğer kitaplara göre daha sistemli bir şekilde ele almıştır. O, el-Fevâidu’l-Mecmûa’da Recep ayı ile ilgili olarak uydurulmuş hadisleri şöyle sıralamıştır:
1. “Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Her kim Recep ayında iki gün oruç tutarsa ona iki kat ecir vardır. Bu katlardan her biri dünyadaki dağlar kadardır.”[12]
Şevkânî, bu hadisin râvîsinin daha sonra “her kim dört gün”, “altı gün”, “yedi gün”, “sekiz gün” ve nihayet “on beş gün” oruç tutan kişinin ecrini anlattığını söyledikten sonra şu açıklamayı yapmıştır:
“Bu, uydurma bir hadistir. Bu hadisin isnadında yer alan râvîlerden Ebû Bekir b. Hasan en-Nakkâş hadis uydurmakla itham edilmiş, el-Kisâî ise mechûldür/tanınmamaktadır. Bu hadisi el-Leâlî yazarı (Suyûtî) Ebu Saîd el-Hudrî (ra)’den rivayet etmiştir.”[13]
Şevkânî’nin, Suyûtî’nin kitabında da yer aldığını bildirdiği hadise, uzun olması ve alıntı bütünlüğünün dağılmaması için aşağıda değinilecektir. Şimdi Şevkânî’nin uydurma olduğunu belirttiği diğer hadislere devam edelim:
2. “Her kim Recep ayında üç gün oruç tutarsa ona bir aylık oruç (sevabı) yazılır. Her kim Recep ayında yedi gün oruç tutarsa Allah o kişi için Cehennemden yedi kapı kapatır. Her kim Recep ayında sekiz gün oruç tutarsa Allah o kişi için Cennetten sekiz kapı açar. Ve her kim Recep ayının yarısını oruçlu geçirirse Allah onu çok kolay şekilde hesaba çeker.”
Bu hadisin senedinde yer alan râvîlerden Ebân adlı kişinin metrûk olduğu, yani kendisinden hadis rivayet edilmediği, Amr b. el-Ezher’in ise hadis uydurduğu belirtilmiştir. Amr için Nesâî “metrûktur”, Dârekutnî de “yalancıdır” demişlerdir.[14] Bu hadisi başka bir yolla Hüseyin b. Ulvân babalarından rivayet etmiştir. Fakat Hüseyin b. Ulvân’ın da hadis uydurmacısı olduğu bildirilmiştir.[15]
3. “Muhakkak ki Recep ayı, çok büyük bir aydır. Kim o aydan bir günü oruçlu geçirirse ona bin senelik oruç (sevabı) yazılır.”[16]
Bu hadisin devamı, el-Leâli’l-Masnûa’da şöyle geçmektedir:
“… Her kim Recep ayından iki günü oruçlu geçirirse ona iki bin senelik oruç (sevabı) yazılır. Her kim Recep ayından üç günü oruçlu geçirirse ona üç bin senelik oruç (sevabı) yazılır. Her kim Recep ayından yedi günü oruçlu geçirirse cehennemin kapıları o kimseye kapatılır. Her kim Recep ayından sekiz günü oruçlu geçirirse ona cennetin sekiz kapısı açılır, o da istediği kapısından içeri girer. Her kim Recep ayından on beş günü oruçlu geçirirse onun seyyiâtı (kötülükleri) hasenâta (iyiliklere) çevrilir. Ve gökten bir ses: ‘(Bugüne kadar yaptıklarından dolayı) Allah seni bağışladı, artık her şeye yeniden başla!’diye seslenir. Her kim daha fazlasının yaparsa Allah da ona daha fazlasını verir.”
İbnü’l-Cevzî ve Suyûtî bu hadisin sahih olmadığını, çünkü rivayet zincirinde yer alan ve çokça münker[17] hadisler nakleden Harun b. Antere’nin hadisleri ile delil getirilemeyeceğini belirtmişlerdir.[18]
4. “Kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa onun tuttuğu bu oruç, bir aylık oruca denktir.”
Bu hadis, senedinde yer alan el-Furât b. es-Sâib’ten dolayı merduttur. Bu kişi için İmam Buhârî ve Dârekutnî “metrûktur” demişlerdir.[19]
5. “Kim Recep ayından bir geceyi ihya eder ve bir gün oruç tutarsa Allah da ona cennet meyvelerinden yedirir.”
Bu hadis de senedinde yer alan Hafs b. Muhârik yüzünden uydurma kabul edilmiştir.[20]
6. “Recep ayında çokça istiğfar ediniz. Çünkü o ayda Allah, her saat birilerini Cehennemden azat etmektedir.”[21]
7. “Recep ayında öyle bir gün ve gece vardır ki o günü oruçlu geçirip o geceyi ihya eden kimse için yüz sene oruç tutmuş gibi ecir vardır.”[22]
8. “Ey insanlar! Büyük bir ayın, Allah’ın çok hürmetli ayı Recep’in, gölgeleri üzerinize düşmüştür. Bu ayda iyilikler katlanır, dualar kabul edilir, sıkıntılar giderilir.”
Peygamberimizin Recep ayı girmeden önce bir Cuma günü hutbede söylediği sözlerden ibaret olan bu rivayetin de uydurma ve isnadının mechûl olduğu belirtilmiştir.[23]
9. “Recep ayının diğer aylara olan üstünlüğü, Kur’an’ın diğer kelamlara olan üstünlüğü gibidir.”[24]
10. “Allah Teâlâ, Nuh (as)’a gemi yapması emrini Recep ayında vermiş, onun yanında bulunan mü’minlere de bu ayda oruç tutmalarını emretmiştir.”[25]
Şevkânî’nin yukarıda, birinci maddede bahsettiği Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivayet ettiği uzun hadis, İbn Hacer’in Tebyînu’l-Aceb ve Suyûtî’nin el-Leâli’l-Masnûa adlı kitaplarında şöyle geçmektedir:
“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Her kim inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek Recep ayını oruçlu geçirirse Allah’ın en büyük rızasını hak etmiş demektir. Allah, onu Firdevs-i Âlâ’ya yerleştirecektir.
Her kim Recep ayında iki gün oruç tutarsa ona iki kat ecir vardır. Bu katlardan her birinin ağırlığı, dünyadaki dağlar kadardır.
Her kim Recep ayında üç gün oruç tutarsa Allah onunla Cehennem arasına uzunluğu bir senelik yürüyüş mesafesi kadar olan bir hendek koyar.
… dört gün oruç tutarsa (her türlü) beladan, delilikten, cüzzamdan, alaca hastalığından, Deccal’ın şerrinden ve kabir azabından kurtulur.
… altı gün oruç tutarsa o kişi, yüzü ayın on dördünden daha parlak bir şekilde kabrinden kalkar.
… yedi gün oruç tutarsa onun tuttuğu her bir günlük oruca karşılık Cehennemin yedi kapısı birer birer o kişiye kapanır.
… sekiz gün oruç tutarsa onun tuttuğu her bir günlük oruca karşılık Cennetin sekiz kapısı birer birer o kişiye açılır.
… dokuz gün oruç tutarsa o kişi kabrinden “Lâ ilâhe illallâh” nidaları ile kalkar ve onun yüzü Cennetten başka bir tarafa çevrilmez.
… on gün oruç tutarsa Allah, Sırat üzerinde her milde onun istirahat edeceği bir yatak var eder.
… on bir gün oruç tutarsa o kişi yarın kıyamet gününde – kendisi kadar veya daha fazla oruç tutanlar hariç- kendisinden daha faziletli kimse görmez.
… on iki gün oruç tutarsa Allah ona kıyamet gününde bir tanesi dünyadan ve içindekilerden daha hayırlı olan iki güzel elbise giydirir.
… on üç gün oruç tutarsa kıyamet gününde insanlar büyük zorluklar içindeyken o kişi için arşın gölgesinde bir sofra kurulur ve o kişi bundan yer.
… on dört gün oruç tutarsa Allah ona kıyamet gününde hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanoğlunun tahmin edemediği bir sevap verir.
… on beş gün oruç tutarsa Allah kıyamet günü o kişiyi güvende olan kimselerin duracağı bir yere sokar. Oraya her ne zaman bir melek-i mukarreb ve bir peygamber uğrasa ona şöyle derler: Müjdeler olsun sana ki güvende olanlardansın.”[26]
Bu hadise kitabında yer verdikten sonra “uydurulmuştur” ibaresini ekleyen Suyûtî, hadisin senedinde yer alan el-Kisâî adlı şahsın tanınmadığını, en-Nakkâş’ın ise hadis uydurmakla itham edilen biri olduğunu belirtmiştir.[27]
Buraya kadar tercümeleri verilen uydurma hadisler tabii ki bunlarla sınırlı değildir. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler yazının giriş kısmında adı geçen kaynaklara müracaat edebilirler.
Verilen bu bilgilerden yola çıkarak Recep ayının sıradan, değersiz bir ay olduğu gibi yanlış bir anlam çıkarılmamalıdır. Zira bu ay Kur’an’da zikri geçen dört haram aydan (el-eşhuru’l-hurum) bir tanesidir. Haram aylar; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep’tir. Bu ayların yılın diğer aylarına göre bir farkı vardır: Haram aylarda savaş yapmak kesin bir şekilde haram kılınmış ve büyük suç olarak kabul edilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Gökleri ve yeri yarattığı gün, Allah’ın Kitabında olan şudur: Allah katında ayların sayısı on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru hesap budur. Öyleyse siz bu aylarda kendinizi kötü duruma düşürmeyin. O müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah korunanlarla beraberdir.” (Tevbe, 9/36)
“Sana haram ayını, o ayda yapılan savaşı soruyorlar. De ki: O vakitte savaş büyük suçtur. Ama Allah’ın yolundan engellemek, o yola ve Mescid-i Haram’ın kutsallığına kendini kapamak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur…” (Bakara, 2/217)
“Müminler! Allah’a kulluğun simgelerine, haram ayına, hac kurbanına, gerdanlıklı kurbanlara ve Rablerinin ikramını ve rızasını aramak için Kabe’ye yönelenlere saygısızlık etmeyin…” (Mâide, 5/2)
Bir başka ayette ise Allah Teâlâ, şeâirullâh’a yani kendi koyduğu kulluk alametlerine/sembollerine saygı gösterilmesinin kalplerin takvasına bağlı olduğunu bildirmiştir:
“… Kim Allah’a kulluğun alametlerine saygı gösterirse (bilsin ki) onlara olan saygı kalplerdeki takvadan gelir.” (Hac, 22/32)
Recep ayının içinde bulunduğu haram ayların da bu sembollerden olduğu, bir önceki ayette açıklanmıştır.
Bu konudaki hadis-i şeriflerden bir tanesi ise şöyledir:
Ebû Bekre radıyallâhu anh, Nebîmizden şöyle rivayet etmiştir:
“Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki (ilk) şekline dönmüştür. Sene, on iki aydır.[28] Bunlardan dördü haram aylardır. Üçü arka arkayadır ki bunlar; Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem’dir. Dördüncüsü de Cemaziyelâhir ile Şa’ban arasında olan Receb-i Mudar’dır.”[29]
Zikredilen bu ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, diğer haram aylara olduğu gibi Recep ayına da hürmet etmek gerekir. Fakat bu hürmet, yukarıda belirtilen uydurma hadislerde olduğu gibi dinimizin aslında olmayan bir takım ibadetler icat ederek olmamalıdır. Zira ibadetler ancak ayetlerle ve Resûlullâh’ın tatbikatı ile sabit olur. Recep ayında oruç tutmayı ve bu aya özel namazlar kılmayı emir ve tavsiye eden hiçbir ayet ve sahih hadis bulunmamaktadır. Bu ayda edilmesi gerektiği söylenen “Allah’ım! Recep ve Şa’ban aylarını bize mübarek kıl ve bizleri Ramazan’a ulaştır”[30] duası da sahih bir hadise dayanmamaktadır. Zira bu hadisin senedinde yer alan Zâide b. Ebi’r-Rukâd adlı kişinin İmam Buhârî tarafından münkeru’l-hadîs[31] olduğu ve bu râvînin bir takım hadisçiler tarafından tanınmadığı belirtilmiştir.[32] Yalnız Peygamberimizin her ay tuttuğu ve tutulmasını tavsiye ettiği Pazartesi ve Perşembe günü oruçları ile eyyâm-ı bîz denilen her ayın 13, 14 ve 15. günleri tutulan oruçlara Recep ayında devam edilebilir. Bunları yukarıdaki uydurma hadislerle karıştırmamak gerekir. Burada özellikle vurgulanmak istenen husus, diğer aylarda yapılmayıp da sadece bu aya, Recep ayına, mahsus namaz, oruç gibi herhangi bir ibadet bulunmadığıdır.
“Bu hadisler, Müslümanları iyilik yapmaya teşvik (terğib) için söylenmiş sözlerdir. Normal zamanlarda caminin yolunu bilmeyen nice insan, bu gün ve gecelerde camilere akın etmekte, tevbe istiğfar edip namazlar kılmaktadırlar. Şimdi bu hadislerin mevzu olduğunu söyleyerek bu yaptıklarını da yapmamalarını mı söylüyorsunuz?” Şeklinde bazı düşünceler akla gelebilir. Hiç şüphesiz bir kimsenin Allah’a tevbe edip O’ndan bağışlanma dilemesi, namaz kılıp oruç tutması küçümsenecek bir şey değildir. Bunun terkini de hiçbir Müslüman temenni edemez. Lakin sadece bu günlerin faziletine güvenip diğer günlerde dini, imanı, salih ameli unutan kişilerin varlığı da inkar edilemeyecek bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. Bu kişileri böyle yanlış düşüncelere iten sebeplerin başında da maalesef insanları hayra yönlendirme/teşvik etme (terğîb) amacıyla uydurulan bu hadisler gelmektedir. Bu konuda M. Yaşar Kandemir: “Terğîb hadisleri, Müslümanları -zannedildiği gibi- dünyayı ihmal ederek nâfile ibadetle meşgul olmaya her zaman sevk etmemiş, hatta çoğu defa -Hz. Peygamber’in neticesinden korktuğu üzere- onların farz ibadetleri dahi ihmal etmelerine yol açmıştır.”[33] diyerek iyi niyetle (!) uydurulan bu hadislerin yol açtığı ciddi tehlikeye dikkat çekmiştir. Kandemir’in kitabında yer verdiği üzere M. Şemsettin Günaltay (ö. 1961) da bu konuda şunları söylemiştir:
“Bilmem hangi vakit iki rekât namaz kılmakla bütün günahlar affolununca, artık günde beş defa namaz kılmaya, senede bir ay oruç tutmaya, hacca gitmeye, zekât vermeye ne lüzum kalır. Madem ki iki rekât namazla bütün günahlar affolunacakmış, niçin insan tatlı tatlı eğlenerek envâı-muharremâtı irtikâb etmesin (her çeşit haramı işlemesin)! İki rekât namazla bütün bu habâsetleri (pislikleri) affettirmek her vakit için mümkün değil mi? Görülüyor ki bu mutaassıp cahillerin anlayışına göre bir âdem (adam) her türlü şenaati (iğrençliği) irtikâb eder (işler), her fenalığı yapabilir. Elverir ki ömründe bir kere bilmem hangi vakit iki rekât namaz kılsın, bu sayede her nevî mesuliyetten kurtulabilecektir (!)
Herhalde cehlin (cehaletin) bu mertebesi pek sehl (kolay) olmasa gerek! En âdî kabahatlerden, hatta en şenî (iğrenç) cinayetlerden kurtulmak için iki rekât namaz kâfîdir, demekle esâsât-ı şeriyye ve ahlakiyenin çürük ve esassız olduklarını ilan etmek arasında bir fark görmüyoruz. Zâbıta-i dîniyesi ve ahlâkiyesi iki rekât namaza vâbeste (bağlı) kalan insan sürüsü, bilâ kayd (kayıtsızca) her istediğini yapabilen bir haydut çetesinden başka ne olabilir!”[34]
Bid’atlar İslam’ın ruhuna aykırı, Allah ve Resûlü tarafından yasaklanmış olmakla beraber bazı zamanlarda ve bazı sosyal sınıflarda din duygusunun yaşamasını, dinin canlı kalmasını temin ediyor; bu bakımdan müsâmaha edilmesi gerekmez mi? Bu soruyu soranlara Hayrettin Karaman şöyle cevap vermektedir:
“İslam’ın iman, ibâdet, nizam ve ahlâk olarak terkedilip unutulması ve sadece bid’atlar vasıtasıyla varlığının hatırlanması onun hayatı değil, ölümüdür. Onu yaşatmak için bünyesine yabancı olan bid’atları değil, İslâm’ın esaslarını ihyâ etmek gerekir.
İslam’ı değil de mücerred bir din duygusunu yaşatmak için bid’at tervicine (bid’at üretmeye, üretilmiş bid’atları desteklemeye) lüzum yoktur, çünkü o duygu fıtrîdir.”[35]
Son olarak Recep ayının ilk cuma gecesinde kutlanan Regaip Kandili ve yirmi yedinci gecesinde kutlanan Mirac Kandili ile ilgili bir hatırlatmada bulunmak isteriz. Bu gecelerin diğer gecelerden farklı olduğuna, kandil olarak kutlanmasına ve bu gecelere mahsus ibadetler bulunduğuna dair kaynaklarda hiçbir sağlam delil bulunmamaktadır. Bununla alakalı olarak Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden yapacağımız şu alıntılı ile yazımıza son verelim:
“İslam âlimlerinin büyük bir kısmı Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîn dönemlerinde Regâip kandilinin bilinmediğini, kandil geceleri kutlanmasının diğer dinlerin tesiriyle ortaya çıktığını, dolayısıyla bu gecede özel bir ibadet yapmanın dinde yeni ibadet ihdası anlamına geleceğini, Resul-i Ekrem tarafından genel olarak bidatlerin yasaklanmasının yanı sıra Cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklandığını[36], bu sebeple Regâip günü ve gecesinde muayyen ibadetler yapmanın dinen sakıncalı olduğunu belirtmişlerdir.”[37]
Dr. Yahya Şenol
Fetva.Net Editörü
([email protected])
YAYIMLANDIĞI YER: Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2016, Sayı: 14, s: 14-21.
http://www.cerideiilmiyye.org/wp-content/uploads/2018/06/yahya-senol-14-sayi-haram-aylardan-recep.pdf