İş ortamında, bazen bir toplantı öncesinde, bazen koridorda veya asansörde karşılaştığımız kişilerle yaptığımız küçük sohbetlerin değerini hiç düşündünüz mü?
Çok basit ve önemsiz görünen bu sohbetlerin ilişkilerimize, hatta bazen işimize veya kariyerimize etkisi büyük olabilir.
İş dışındaki konularla ilgili kısa sohbetler yürütebilmek, her türlü iş ilişkisinde önemli bir beceridir. Özellikle büyük bir firmada çalışıyorsanız, bu tür tesadüfi karşılaşmalar ve kısa sohbetler, çevremizi genişletmek ve olumlu bir izlenim yaratmak için bazen elinizdeki tek şans olabilir.
Bu tür sohbetlerin farkını, genellikle süreleri ve konuları oluşturur. Ayaküstü yapılan sohbetler, tarafsız ve görece önemsiz bir konuda yapılan kısa konuşma kesitleridir. Bu sohbetler genellikle koridor, mutfak, tuvalet, asansör, servis, yemekhane gibi mekanlarda gerçekleşebildiği gibi, kokteyl, toplantılar, iş yemekleri ve mülakatlar da kısa sohbetlerin yürütüldüğü ortamlar olabilmektedir.
Bu tür mekanlarda kişilerin yanına giderek, gerekirse kendimizi tanıttıktan sonra, kısa bir sohbete başlayabiliriz. Örneğin bir kokteylde, tanıdığımız bir kişinin yanında bütün akşamı geçirmekle kıyaslandığında, konfor alanımızın dışına çıkmamızı gerektirecek zor bir karar olabilmekle birlikte, profesyonel ve sosyal açıdan katkıları büyük olan bir beceri geliştirdiğimizi kendimize hatırlatmamız, cesaretimizi toplayarak tanımadığımız bir grup ile iletişim kurmamıza yardımcı olabilir.
Özellikle kalabalık ortamlarda “sohbet fobisi”, gereğinden fazla yemek yememize, içki içmemize ve sigara içmemize neden olabildiği için, ‘sağlıksız’ bir durum olarak tanımlanabilir!
Kısa sohbetlerin en zor bölümü, genellikle, açılış cümleleridir.
“Parti çok güzel. Herkes çok eğleniyor.”
“Eğitim çok iyi geçiyor. Verilen örneklerin hepsi uygulamaya yönelik, gerçek örnekler.”
“Daha önce bu konuda bir konferansa katılmamıştım. Konu çok ilginç.”
“Buranın yemekleri bayağı güzelmiş.”
gibi cümleler, iletişim sürecini başlatmak için kullanılabilecek örnekledir.
Yanıt gerektirdikleri için, sohbeti açmak için soru sormak da uygun bir teknik olabilir – tabii cevaplayan kişiyi zor durumda bırakabilecek bir soru olmadığı sürece.
“Bugün bu trafikte nasıl gelebildiniz?”
“Hiç golf oynadınız mı?”
“Hangi bölümde çalışıyorsunuz?”
Ayaküstü yapılan sohbetlerde kişilerin karşılıklı olarak ilgisini çekecek ortak bir sohbet konusu bulmak kolay olmayabilir. Bu süreci kolaylaştırmak için uygulayabileceğimiz bazı hazırlık teknikleri bulunuyor:
- Günde en az bir gazete ve ayda birkaç dergi okuyun. Başka bir şehir veya ülkede olduğunuz durumlarda yerel yayınlara da bir göz atmayı unutmayın.
- Çevrenizi gözlemleyin. Hava durumu, kültürel etkinlikler, inşaat halindeki yeni yapılar, trafik – herşey bir sohbet konusu olabilir.
- Sektörel dergileri ve web sitelerini takip edin. Bu yayınlar, işinizle ilgili güncel bilgiler almanızı sağlayacaktır. Bu tür gazete ve dergilerde yer alan yeni terfi ve transfer haberleri, yeni tanıştığınız kişiler ile ortak tanıdıklar bulmanıza dahi yardımcı olabilir.
- İlginç hikayeler, istatistikler ve durumlardan oluşan yazılı bir veri tabanınız olsun.
Bunların dışında kısa sohbetlerde değinilebilecek konular kadar, değinilmemesi gereken konulara da dikkat etmek lazım:
DEĞİNİLEBİLECEK KONULAR DEĞİNİLMEMESİ GEREKEN KONULAR
– Hava durumu – Kendi sağlığımız
– Trafik – Karşımızdaki kişinin sağlığı
– Spor – Fiyatlar, gelir durumu
– Seyahat – Başımızdan geçen talihsiz olaylar
– Çevre – Soğuk espriler
– Bulunulan şehir – Açık hikayeler
– Ortak tecrübeler – Dedikodu
– Kitaplar – Din
– Sanat – Özel hayat ile ilgili kişisel detaylar
Satış veya halkla ilişkiler alanlarında çalışanlar gibi, işiniz sürekli olarak bu tür sohbetlerde bulunmanızı gerektiriyorsa, örneğin, günlük olarak tek bir konu seçip (farklı insanlarla konuştuğunuzdan emin olduğunuz sürece!) aynı sohbet konusunu farklı ortamlarda tekrar tekrar açabilirsiniz.
Tabii iş ortamında aynı insanların sürekli aynı konulardan bahsediyor olması, çevresi için sıkıcı da olabilmektedir. Örneğin bazı erkekler için “Nedir şu bizim takımın hali?” cümlesi, sohbet başlangıcı olarak “Nasılsın?” anlamı dahi taşıyabilmektedir. Spor konusunda sürekli kendini tekrar eden cümleler, bu konuya fazla ilgi duymayan çalışanlara sıkıcı gelebilir. Ya da aynı şekilde bazen çocuk sahibi çalışanlar, sürekli çocuklarından bahsederek kendilerini tekrar edebilmektedir. Bu anlamda sohbetlerimizin çevremizdeki kişileri ilgilendiren, başkalarının da dahil olabileceği konulara odaklandığından emin olmak önemlidir. Tabii bu çocuğu olmayan bir kişiye çocuklarımızdan bahsedemeyeceğiz ya da futboldan anlamayan bir kişiye bir maç anımızı anlatamayacağız anlamına da gelmez. Dikkat etmemiz gereken, sohbetin dozunu iyi ayarlayabilmek!
Sohbetler sırasında hepimizin başına gelmiştir… bir saniyelik bir zaman boşluğunun bize bir saat gibi geldiği, uygun kelimeleri arayıp da bir türlü bulamadığımız anlar. Bazen zor bir durum karşısında, bazen heyecandan, bazense sırf bir övgü karşısında ne diyeceğimizi bilemediğimizden ortaya çıkar bu bize bir ömür gibi gelen sessizlikler. Genellikle de sorun, ne diyeceğimizi bilememekten çok, söylenecek en doğru sözü bulmaya çalışmamızdır.
Tabii, bu tür durumlarda sükut, her zaman altın değildir. Özellikle aniden duyduğumuz kötü bir haber karşısında söylediklerimiz, sihirli bir değnek gibi karşımızdaki kişinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlamayacaktır. Elimizden gelen, sorunu ortadan kaldırmak değil, anlayış ve desteğimizi dile getirmek ve karşımızdaki kişiyi dinlemektir. Kısa sohbetlerde dinleme becerileri ve beden dili de uygun bir biçimde kullanılmalıdır.
Sohbetler sırasında iletişimimizin açık, net ve anlaşılır olması temel kurallardan biridir. Bu noktada argo kelimeler kullanmamak, teknik terimlere yer vermemek, cümlelerimizin içinde yabancı dilde kelime veya kısaltmalar kullanmamak bazı basit tedbirler olabilir.
Bu süreçte gülümsemek, iletişim merkezimizin açık olduğu bir duruş şeklini benimsemek, dengeli bir göz teması kurmak, öne doğru hafifçe eğilmek, sakin ve anlaşılır bir ses tonu kullanmak, beden dili açısından olumlu ilgi göstergeleri olacaktır. Böyle bir sohbetin sonunda, kendi kendimize aşağıdaki soruları sorabiliriz:
– Uygun zamanlarda gülümsedim mi?
– Gülümsemem doğal ve içten miydi?
– Duruşum açık mıydı?
– Kollarımı göğsümde kavuşturmamaya dikkat ettim mi?
– Geri çekilmek yerine, ilgimi belli edecek şekilde öne doğru eğilmeye dikkat ettim mi?
– Ses tonum istekli ve sakin miydi?
– Ortalama %80 oranında göz teması kurdum mu?
– İlgilendiğimi ve söylenenleri takip ettiğimi gösterecek şekilde ara ara başımı hafifçe aşağı-yukarı salladım mı?
Dikkat etmemiz gereken bir önemli kural da, aynı kişinin yanında uzun süreli olarak kalmamaktır. İdeal ayaküstü sohbet süresinin, 4 – 7 dakika arasında olduğu söylenebilir.
Sohbet ortamından ayrılmak istediğimizde,
“Tanıştığımıza memnun oldum. Ben gidip biraz daha kahve alacağım.”
“Memnun oldum. Birazdan bir toplantım var; toplantı başlamadan işlerimi toparlamam gerekiyor.”
gibi cümlelerden faydalanabiliriz.
Kısa sohbetlerin en önemli yararı, çalışanların birbirlerini iş dışındaki özellikleriyle de tanıma imkanını yaratmasıdır. Çalışma zamanımızın büyük bir bölümünü ayırmamak şartıyla, günde birkaç dakika kısa sohbet ortamları yaratarak kişilere ilgi göstermenin, böylece ‘sosyal’ ve ‘ulaşılabilir’ bir imaj yaratmanın ne zararı olabilir ki? Unutmayın: Gülümsemek, her sohbetin ve iletişimin anahtarıdır. Hoş sohbetler!