Hürriyet nedir?
Hürriyet, en açık tabiriyle bağımsızlık anlamına gelmektedir. Hiç bir şart ve koşulda bir baskıya boyun eğmeme, bir teslimiyette bulunmama, hiç bir kişiye ya da kuruma kulluk etmeme anlamlarında kullanılmaktadır. Hürriyet tabirine hayatında yer açan kişi, kendi hür iradesine dayanarak bir yaşam sürdürür ve hürlüğüne düşkün olması hürriyet iradesinin hayatındaki yerini oluşturur. Bu sebeple hem irade tabirinin hem de hürriyet tabirinin birbiriyle yakın ilişkisi bulunmaktadır. Başka bakış açısından bakıldığında da hürriyet, bir takım değerlerin varlığının kabul edilmesini ve bu kabul edilen değer yargılarına göre hareket edilmesinin uygun bulunduğunu ifade etmektedir. Hürriyet, doğada sadece insanla ilişkilendirilebilen bir tabir olduğundan sadece insanla ilgili konularda değerlendirmeye alınıp, fiziksel dünyada incelenebilen metafizik sayılabilecek bir mesele olma özelliği taşımaktadır. Hürriyet, ana nokta olarak önceden belirlenmiş katı kurallara, zorla kabul ettirilmeye çalışılan düşüncelere, “kaderci” anlayış denilen her şeyi sorgusuz sualsiz kabullenme evrelerine kesinlikle karşı çıkar. Belirlenmiş bir irade olamayacağını, kişinin bu iradesini ve hürriyetini doğruların peşinden giderek kendini hiç bir sınırlama altına sokmadan bulacağını temsil etmektedir. İnsan açısından ele alınan hürriyet, doğal olarak insan haklarından bağımsız olarak da düşünülememektedir. Metafiziksel açıdan ele alınan hürriyet, ahlaki hürriyet olarak da adlandırılabilmektedir. Sadece bir düşünce yapısı olarak değil, bir durum olarak da ele alınabilecek hürriyet; örneklendirmek gerekirse maddi hürriyet ya da psikolojik hürriyet olarak da hayatın içerisinde yer alabilir. Bir kadının ya da bir erkeğin maddi olarak kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmesi ya da psikolojik olarak çevresinden ya da ailesinden herhangi bir baskı görmeden istediği düşüncelere göre yaşamını sürdürebilmesi hep hürriyetle bağlantılı durumlardır. Bu tip durumlarda yine hürriyetle irade bir arada düşünülmeli, bu tip hürriyetlerin kazanılması için mantığın ve iradenin hürriyetle birlikte şekil aldığı gerçeği unutulmamalıdır. Politik olarak düşünüldüğünde hürriyet, bağımsızlık durumunun içselleştirilmiş halidir. Politikada hürriyete sahip olmak, başka hiç bir siyasi otoritenin baskısı altına girmeden özgür iradeyle yürütülen politik durumları ve politik savları ifade etmektedir.
Hürriyetin oluşma koşulları
Hürriyetten söz edilme noktasında pek çok unsur ard arda sıralanabilmektedir. Teknik gelişmeler, bilimsel gelişmeler, siyasi olaylar, ekonomik olaylar ve şartlar, ortaya çıkan savaşlar ve devletlerin kendi içlerinde yaşadıkları sosyal olaylar hürriyet konusunda da doğal olarak bir takım değişiklikler meydana getirmektedir. Hürriyet algısında meydana gelen değişiklikler yeni düzenlemelerin yolunu açmış, bu düzenlemeler var olan cemiyetlerin de düşünce yapılarına yansıyarak kendilerine yeni ve farklı soluklar getirmelerine sebep olmuştur. Dünyada üzerinde çok sayıda hürriyet tanzimi ve hürriyet anlayışları bulunmaktadır, bir taraf diğer tarafın hürriyet anlayışına uymayan hareketler yaptığı zaman mutlaka bir takım tartışmalar da baş göstermektedir. Bütün hürriyet tariflerinde mutlaka 2 farklı unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki otorite (hakim güç) ikincisi de bu otoriteye yani hakim güce itaat etme durumudur. Bu otoritenin tespitinin yapılabilmesi, hürriyet konusu için en zorlayıcı kısımlardan bir tanesidir. Bugüne kadar süregelen bu otoritelere bakıldığında genel olarak kabul edilen otoriteler krallar, zalim diktatörler, papazlar, büyücüler ve hükümet adamları hep otorite olarak kabul edilmiş, az önce bahsettiğimiz cemiyetlerin ve bunların dışındaki fertlerin hayat akışlarına yön vermelerine sebep olmuştur. Batı dünyasında hürriyet adına en çok 18. yüzyılda çaba gösterilmiş ve dönemin ünlü filozoflarıyla inkılapçıları, hürriyet denilen kavramın her insana doğuştan bahşedilmiş olduğunu, sonradan kazanılması için belirli çabalar gösterilmesine gerek görülmeyen bir kavram olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşleri doğrultusunda halkı da bu şekilde yönlendirerek siyasilerin baskısı altına girmemeleri konusunda kendilerini bilinçlendirmeye çalışmışlardır. Asırlar geçtikçe bu düşünceden eser kalmamış, çünkü kapitalizm ortaya çıkmış ve bu hak ve hürriyetler doğrudan belirli çabalar ve fedakarlıklar gösterilerek elde edilen bir kavram haline gelmiştir. Özellikle 20. yüzyıla bakıldığında, hürriyetten bahsedilen ortamlarda mutlak suretle demokrasiden ve onun getirdiği rejim biçimlerinden de etkilenme durumu mevcuttur. Çünkü demokrasi adına yapılması gereken şeyler dolaylı yoldan hürriyet için yapılması gereken şeyleri de etkilemektedir. Demokrasiye dair iradeler, ana irade çoğunluğun sağladığı irade olarak kabul edilmiş ve devletteki tüm fertlerin ve kurumların kendi aralarında olan iletişimleri ilk olarak hürriyet iradelerine dayandırılmaktadır.