Merhaba arkadaşlar, bu yazıda eleştirel düşünme ile ilgili bilmeniz gereken her şeyi tüm detaylarıyla uzun uzun ele alacağız. Fakat sadece teorik bilgiler vermek yerine, olayı daha iyi kavramanız açısından bazı örneklendirmeler ve daha açık ve anlaşılır ifadelerle eleştirel düşünmenin tanımı ve önemi hakkında detaylı bilgiler paylaşmayı daha uygun gördük.
Gelişmiş ülkelerin hem bilim ve teknolojide hem de siyasi ve ekonomik kurumlarda bu kadar ileriye gitmelerinin kökeninde her şeyin eleştirilmesi ve daha ziyade her şeyin eleştirilerek daha da iyileştirilmesi düşüncesi yatmaktadır. Yani buradan anlayacağınız şey şudur: eleştirel düşünce şekli gelişmenin motorudur. Fakat tabi ki yıkıcı eleştiriler yerine yapıcı olan ve eksiklerin kapatılarak geliştirilmesini amaçlayan eleştirilerden bahsediyoruz. Yazının devamında tüm bu kavramları ve faydalarını ayrıntılarıyla öğreneceksiniz…
Eleştirel düşünmenin tanımı:
Eleştirel düşünme akıl yürütme, analiz ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşan bir düşünme biçimidir. Eleştirel düşünme yerine kimi zaman tartışma mantığı ya da biçim dışı (enformel) mantık terimleri de kullanılmaktadır. Eleştirel düşünme sağduyu ve bilimsel kanıtlarla uyuşan net hükümlere varmak için somut veya soyut konular üzerinde düşünme süreçlerini de içermektedir. Bu yönüyle diğer bir düşünme biçimi olan yaratıcı düşünmeyi tamamlamaktadır.
Eleştirel düşünürler tüm duyulardan, yazılı veya sözlü ifadelerden, gözlem, deney ve akıl yürütmeden elde ettikleri verileri biraraya getirirler. Eleştirel düşünme bireyin tartışmaları safsatalardan ayırabilmesine, yargılama yetisinin gücüne, inançlarının şekillenmesine, yeğlemelerinin ve eylemlerinin doğru ve geçerli olmasına önemli katkıda bulunur.
Olağan Düşünce ile Eleştirel Düşünmenin arasındaki farklar ve süreç içinde aşama aşama gerçekleşenler:
Eleştirel düşünce özellikleri
Geliştirilen bir argümanın, ne denli eleştirel düşünme ürünü olduğunu anlamak için bir dizi ölçüte gereksinme bulunmaktadır. Bu ölçütlere göre bir argümanı inceleyerek, argümanın ulaştığı sonuçların sağlamlığının düzeyi hakında fikir edinmek mümkündür. Eleştirel düşünceyi eleştirel olmayan düşünceden ayırmayı sağlayan başlıca düşünce özellikleri şunlardır:
- İlgililik: Geliştirilen argüman ve argümanı meydana getiren öğeler ele alınan konuya ilişkin olmalıdır.
- Geçerlilik: Argümanı teşkil eden önermeler sağduyu, veri, bilgi ve kanıta dayalı olarak savunulabilir ve geçerlenebilir olmalıdır.
- Açıklık ve anlaşılabilirlik: Argümanı meydana getiren önerme ve çıkarımlar herhangi bir yanlış anlamaya veya anlam karmaşasına meydan vermemelidir.
- Dengelilik (genişlik ve derinlik): Argümanı meydana getiren önermelerin kapsamı ve ayrıntı düzeyi yeterli olmalıdır.
- Mantıklılık: Önermeler doğru biçimde sıralanmalı ve birbirleri ile doğru olarak ilişkilendirilmeli, argüman uygun bir mantık silsilesi izlemelidir.
- Doğruluk: Argümanın sonunda varılan sonuçlar, argümana temel oluşturan veri, bilgi, kanıt ve varsayımlar tarafından desteklenmelidir.
- Adillik: Argüman konunun paydaşları arasında—özellikle sağduyu ve bilgi sahibi olanlarda—güvenilirlik ve adalet hissi uyandırmalıdır.
Eleştirel düşünme, gelişmenin anahtarıdır. Eleştirilebilen bir şeyin geliştirilebilen bir tarafı vardır. Dolayısıyla her türlü eleştiri, bir tür hediyedir. Eleştiriler yapıcı ve yıkıcı olarak ikiye ayrılabilir. Yapıcı eleştiriler, herhangi bir şeyin geliştirilebilir yönüne dikkat çeken eleştirilerdir.
Yıkıcı eleştirilerse sadece yıkmak ve yok etmek için getirilen eleştirilerdir. Yıkıcı eleştirilerin yaygınlığı, yapıcı eleştirilerin değerinin anlaşılmasını engellemiştir. Aslında yıkıcı eleştirilerden de öğrenilecek bir şeyler vardır; ancak yıkıcı eleştiri getiren kişinin düşmanca tavrı, bu eleştiriye uğrayan kişiyi duygusal olarak bozguna uğratır ve eleştiriden yararlanabilecek durumu kalmaz.
“Bu araba çok sarsıyor.” dediğimizde aslında bir eleştiri getirmiş oluruz. Ancak bu eleştirinin söylenme şekli, yapıcı ya da yıkıcı eleştiri olmasını belirler. “Bu araba çok sarsıyor.” dediğimizde, arabada düzeltilmesi gereken bir tasarım hatası olduğunu ya da değiştirilmesi gereken bir parça olduğunu söylemiş oluruz. Arabanın sahibi, gerekli değişiklikleri yaptığında arabanın sarsılması sona erecektir. Bununla birlikte “Bu araba çok sarsıyor.” sözü, bir şikâyet olarak ya da “Senin araban beş para etmez.” anlamına gelen bir aşağılama olarak da söylenmiş olabilir. Bu şekilde söylendiyse yıkıcı eleştiri sınıfına girer. İnsanları zaten üzen ve eleştirilerden uzak durmak istemelerine yol açan, bu aşağılama türünden eleştirilerdir.
Eleştirel düşünme, sorgulamayı ve daha iyisini istemeyi talep etmeyi ve alternatifini önermeyi içerir. Bununla birlikte eleştirel düşünme bazen şikâyetlerle karıştırılır. Örneğin, yoğun kar yağışı yolları kapattıysa, “Allah kahretsin, neden kar yağıyor?” demek; herhangi bir değişikliğe yol açmayacak gereksiz bir şikâyettir. Getirilecek eleştiri; bir iyileştirme/geliştirme önerisi içermese de değişiklik yapılabilir bir konuda olmalıdır. İnsanoğlunun kar yağışına bulabildiği bir çare yoktur. Biz istesek de, istemesek de kar yağacaktır. Bizim yapabileceğimiz tek şey, yolları açık tutmakla ilgilidir.
Eleştirel düşünmeyi, yıkıcı eleştirilerden ve şikâyetlerden ayırmalıyız. Eleştirel düşünmenin bir akışı vardır. Öncelikle var olanlar eleştirilir. Bu anlamda çevremizde olanlar ve bazen olmamaları dolayısıyla sorun olarak var olanlar incelenir. Aynı zamanda rutin olarak yaşamımızda var olanlar da sorgulanır.
Bu neden var? Bu neden yok? Bunun daha iyisi olamaz mı? Bunun daha pratik olanı yok mu? Bu tamamen olmadan yaşayamaz mıyız? Başka bir koşul olsaydı, daha iyi olur muydu? Bu nesnenin/sistemin/kavramın olmaması neyi değiştirir? Bunun olması mantıklı mı? Bu olması gereken bir şey mi? Yoksa bir şekilde yaşamımıza bir gün girmiş ve o günden beri var mı? Sorgulanması ve yaşamımızdan çıkarılması mı gerekiyor?
Neden bütün dersler okullarda yapılıyor? Derslerin bazı bölümleri, müzelerde işlenemez miydi? Örneğin tarih dersi müzede olamaz mıydı? Coğrafya dersinin bazı kısımları açık havada işlenemez miydi? Belgeseller neden ders olarak gösterilmez?
Neden okul servislerinde öğrenciler için emniyet kemeri olmaz? Öğrenciler, emniyet kemeri taksalardı daha güvenli seyahat etmezler miydi? Üstelik serviste emniyet kemeri takma alışkanlığı kazanan çocuk, yetişkinliğinde de bu bu alışkanlığı sürdürmez miydi? Emniyet kemeri, inmeyi binmeyi zorlaştırmaz mı?
Deri mont giymek hayvanseverleri kızdırıyor da, neden deri ayakkabı giymek kızdırmıyor?
ELEŞTİREL DÜŞÜNCENİN ÖNEMİ
Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu kişisel duygulara ya da belli sosyal guruplarda kabul görmesine göre belirlenmez.
“Birine bir balık verin, o gün karınları doyar. Birine balık tutmayı öğretin ve bir daha aç kalmazlar.”
Bunun gibi atasözleri yeni beceriler öğrenmenin insanı nasıl kendine yeten birine dönüştürdüğünü hatırlatıyor. Bu durum en çok eleştirel düşünce için geçerlidir.
Bir problemin çözümünü ezberlerseniz belki o problemi ustalıkla çözebilirsiniz. Eleştirel becerinizi geliştirirseniz birçok yeni probleme etkili çözüm sağlayacak ‘zihinsel becerilere’ sahip olursunuz. Sorun ve zayıflıkları kabul edip kendi düşüncemizi eleştirebilme yetisi ve isteğine sahip olduğumuz zaman, düşünce süreçlerimiz gelişir ve böylece daha kapsamlı düşünüp değerlendirebildiğimiz gibi, yanlış fikirleri ve ideolojileri daha rahat tanımlayıp, reddedebiliriz.
Eleştirel düşünce sadece ‘daha fazla’ düşünmek değildir. Kişi yanlış bir fikri savunmak için veya yanıt alınmadan önce tekrar formüle edilerek sorulması gereken bir soruyu yanıtlamak için olağanüstü çaba harcayabilir ama eğer kendi yaklaşımlarındaki hatalar ve eğilimleri dikkate almıyorsa eleştirel bir biçimde düşündükleri söylenemez.
Kendi düşünce biçimimizdeki yetişme ve kültürden gelen eğilimleri fark edip yok etmek ve kendi inançlarımızı daha iyi bir şekilde düşünmeyi istememiz gereklidir. Eleştirel düşünmeye başladığımızda benimsediğimiz ‘ düşünce, anlayış ve inançlarımız ’ artık ‘ değişmez ‘ değildir. Bunun yerine eğer düşünce, anlayış ve inançlarımızın yanlış olduğunu kavradığımızda onları değiştirmemizin en doğru davranış olacağı bilinciyle devam ettirilirler.
Eleştirel düşünceler bakış açılarını genişletip bilgilerini arttırmak için bir istek ve eğilim geliştirirler. Bir konu ile ilgili doğru bilgiye sahip olabilmek için öğrenmeye istekli, gözlem yapabilen, araştırmacı ve gerekli çabayı harcamaya kararlı bir kişilik kazanırlar.
Bir açıklamanın, kendilerine sunulan varsayımların ciddiye alınabilmesi için gerçekten bir şeyleri açıklaması ve sınanabilir olması gerektiğini, bununla birlikte yasal teorilerin yanlışlanabileceği durumları da tarif ettiklerini bilirler.
Eleştirel düşünce şüpheciliği benimser. (septisizm) Şüphecilik bazılarının sandığının aksine yeni fikirlerin değerlendirmeden reddedilmesi anlamına gelmez.
Şüphecilik kararımızdan kuşku duymamızı ve biz sunulan iddialar hakkındaki kararı geçici olarak askıya almamızı söyler. Böylelikle karşılaştığımız iddiaları ‘ irademizin dışında ’ kabul etmemizi engelleyerek iddiaları incelememizi, arka planda yatan mantığı, varsayımları ve eğilimleri görmemizi sağlar.
Şüphecilik fikirlerin değerlendirmeden reddedilmesi değil, kararımızdan kuşku duymak ve geçici olarak askıya almaktır.
Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu, kişisel varsayım ve duygusal algılara ya da ‘ belli sosyal guruplarda kabul görmesine ’ göre belirlenmez.
Bazı insanlar, ‘ akıl yürütmenin bir değeri olmadığını ’ (çünkü insan işi olduğunu) söylerler.
Akılcı düşünceye karşı olmak bindiğimiz dalı kesmek gibidir. Çünkü ‘ akıl yürütmenin bir değeri olmadığını ’ söylerken, gerçekte akıl yürüterek onun değersiz olduğunu ileri sürmeye çalışıyorsunuz demektir.
Bunun böyle olduğunu söylemek, buna inanmak ya da öyle olduğunu kabullenmek bir insan için akla uygun bir duruş, bir kabul, bir inanç ve düşünce değildir. (Çünkü bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek: özetle akıl yürütmek insanın onu diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliğidir.)
Akılcı düşünce, anlık ve önemsiz bile olsalar yaşantımızı sürdürürken verdiğimiz karar ve vardığımız yargılarımız için vazgeçilmezdir.
Eleştirel düşüncenin önündeki engeller.
Eğer belli bir akıl yürütme hatalıysa, anlayışımızı nasıl geliştirebiliriz?
Akıl yürütmeyi hepten bırakarak mı?
Yoksa hatalarımızı dürüstçe inceleyerek mi?
akıl yürütme ve/veya kanıtlara saygı duymamak veya engelleyici başka karakter özellikleri (Düşünsel kibir, dinleme isteksizliği, düşünsel tembellik) o kişinin eleştirel kapasitesini azaltır.
Kendisini ve çevresini tanıma yeteneğini bir kenara bırakmış olan bir insan, bilinci sıklıkla ya “metafizik ve sonsuz bir varlık” veya “ruhsal durum ve beyin hallerine” indirgenebilen bir şey olarak algılar. Bu durum “Eleştirel düşüncenin” önündeki en büyük engellerden biri olan karmaşık olayları siyah-beyaz haricinde görme isteksizliğidir.
Oysa yaşamı ve çevremizde var olan gerçekleri daha iyi algılamamızı sağlayacak başka seçenekler de vardır.
Eğer kişi başka seçenekler varken sadece iki tanesini görüyorsa bu “yanlış ikileme” sebep olur. Eğer yanlış ikilemlerle düşünürsek yanlış sonuçlara varırız. Örneğin; eğer “Seçenek A” yanlış ise “Seçenek B” doğru olmalı gibi. Aynı şekilde karşımızdaki eğer “X görüşüne” sahip değilse, “Y görüşüne” olmalıdır gibi.
Siyah-beyaz düşünce çoğunlukla karmaşıklıktan ve kesin cevapların yokluğundan doğan belirsizliği reddetme veya bununla başa çıkamamanın sonucudur. Bilmeme veya belirsizliği kabul etmediğimizden yanlış sonuçlara ulaşmak gerçek ya da merakla ilgili değil, avunmayla ilgilidir.
Eleştirel düşünen kişi belirsizliklerle başa çıkabilir ve bilgisiz olduğu alanların farkında olmak, anlamak ve öğrenmek ister. Bu kişiler geçerli kanıtlar ve geçerli kanıtlara dayalı cevapları bekleyebilirler. Eleştirel düşünce, düşünsel bağımsızlığımızın kilitlerini açmak için olan anahtarları bize sağlar. Böylelikle problemleri kendimiz çözmeye istekli ve yetkin oluruz. Bizi ani kararlardan, olayları gizemli bir hale getirmekten, bize verilmiş olan genel kanıyı, otoriteyi ve geleneği sorgulama korkusu, çekintisi ve isteksizliğinden uzaklaştırır. Bizi düşünsel disipline, fikirlerin açık ifadesine ve kendi düşüncelerimizin sorumluluğunu kabul etmemize yaklaştırır.
Tüm alanlarda mümkün olan en iyi bilgiyi edinmeye ve akıl yürütmeye hevesli, aynı zamanda kendi düşünce biçimlerindeki hataları kabul edip düzeltmeye istekli toplumların bireyleri bir arada yaşarken karşılaştığımız sorunlara çok daha etkin çözümler üreten gerekli araçlara da hakimdirler.
“Eleştirel düşünceyi” öğrendiğimiz zaman, disiplinli bir şekilde bilgiyi ve düşüncelerimizi değerlendirme becerisini kazanarak bireysel olarak güç kazanmış ve içinde yaşadığımız toplumun geleceğine yatırım yapmış oluruz.
ELEŞTİREL DÜŞÜNME NASIL OLUR?
Bir iddiayı meydana getiren akıl yürütme, duygulara ya da toplumsal baskılara göre değil, sağlam temellere dayanan mantığa göre olmalıdır. Çünkü bir iddianın doğruluğu kişisel duygulara ya da belli sosyal guruplarda kabul görmesine göre belirlenmez.
“Sağlam temellere dayanan mantık” sözü düşündürdü beni. Daha doğrusu “Sağlam temeller”‘in nasıl ve nelere göre kabul gördüğü aklıma takıldı. Akıl yürütmenin sonucunda bu sağlam temellerden hareketle, biraz fikir idmanı yapayım dedim;
-İnsanlar mevcut biokimyasal ve fiziksel kurallar çerçevesinde oluşup yaşayan canlılardır. Bu sebeple metafizik olguların varlığına inanmak sağlam bir mantığa oturmaz.
-İnsanların düşünce yapıları da nöronlar arası fizyoelektrobiokimyasal tepkimelerin bir sonucudur. Benlik ve bilinç bu yaygın nöronal faaliyetin bir ürünü ve bütünüdür. Fizik ötesi bir ruh yoktur.
-Mantığın temeli olan nedensellik ve determinizm, tüm evrensel yasaları da içine aldığı gibi insan denen organizmanın faaliyetlerini de belirler.
-Duygular insan beyninin bir ürünüdür fakat mantığı bulanıklaştırır ve beynin daha ilkel canlılarda görülen alt seviyedeki beyin bölümlerinden doğar.
-Beyin korteksi ve arasındaki bağlantılar bilinçlilikte üst seviyededir ve mantığa en uygun kararlar veren bölümdür.
-Mantıklı düşünmenin beynin ilkel bölümleri etkisini bastırarak, saf kortikal düşünebilme yetisi olduğu ortaya çıkar.
-Mantığınız gerçekliğinizle çeliştiğinde duygularınız devreye girer ve mantığın kısır döngüsünü kırar.
Örneğin; mantığınız ‘sizin fiziki varlığınızın’ olması gereken kimyasal tepkimeler bütününden ibaret olduğuna karar verirse ve bu durumda ‘ben’ dediğiniz de nöronal faaliyetden başka bir şey değilse, varlığınız yada yokluğunuz arasında anlamsal açıdan fark kalmaz. Yok oluş nöronal faaliyetlerinizin yani sizin sonunuzdur. Yok olma yerine yaşamı tercih etmek, mantıksal değil duygusal bir tercihtir. Mantıksallığın sonunda mantıksızlıktan ibaret olan ‘duygusal kökenli yaşama içgüdüsü’ne uygun karar verirsiniz. Eğer bu sonuca varmazsanız, varlığınızın sebebi ortadan kalkar ve varlığınızı yokluğunuzdan farklılık oluşturmadığı mantıksal çıkarımıyla sona erdirebilirsiniz. Zira tüm evrenin sırlarını bulup ölüp yok olmanızla, o an ölüp yok olmanız arasında, ölümünüzle beraber siz ve bilinciniz de yok olacağı ve o an itibarı ile o ana kadar yaşamış olduklarınızın sizin için bir önemi kalmayacağı için anlamlı bir fark yoktur. Yaşama kararınız duygusaldır ve mantığa dayanmayan bir seçilimdir.
Sosyal grup meselesine gelince, iki sosyal grubun mantıksal çıkarları çatıştığında, doğrular farklılaşır. Örneğin bir aslan sürüsünün ihtiyacı olan eti karşılamak için antilop sürüsüne saldırması mantıklıdır. Antilop sürüsü ise aslan mantığına göre davranıp aslanlara kendisini kurban vermez ve kendi sosyal grubu olan antiloplar için mantıklı olan kaçma kararını verir. Doğru olan antilobun yakalanması mı, yoksa yakalanmaması mıdır. Burada iki farklı doğru vardır ve sosyal gruba izafidir. Tabi septik vejetaryen aslanlar veya bir an önce aslanın midesine girmeye çalışan septik antiloplar yoksa
Eleştirel düşünce nedir?
Akıl yürüterek çevresindeki olaylar ve kendi yaşamı ile ilgili cevaplara ulaşan insanoğlu, deney yapma ve gözlemleme gibi süreçler ile belirli sistemler üzerinde analiz yaparak eleştirel düşünce biçimini geliştirmiştir. Zihinsel süreçler olarak adlandırılan bu aşamalar kişinin mekaniğini merak ettiği bir sistem hakkında geniş içerikli bilgi sahibi olmasını sağladığı gibi, kişinin eleştirel bir bakış açısı geliştirmesini de sağlamaktadır. “Enformel Mantık” olarak da bilinen eleştirel düşünce yapısı, tartışma zeminin sağlandığı her ortamda olaylara, kişilerin hareketlerine ve evren genelindeki olaylara farklı bir yaklaşım geliştirmek demektir.
Sağduyunun büyük rol oynadığı eleştirel düşüncede, kişinin olayların arka planındaki olayların mekaniği hakkındaki merakı da oldukça büyük bir yer kaplamaktadır. Bilimselliği her zaman destekleyen ve sistemlerin yapısal analizlerini bilim yöntemleri ışığında değerlendiren eleştirel düşünce, net hükümler vermek için bilimi kendine rehber edinir. Bilimin ışığını kullanarak olaylar hakkında objektif, gerçeğe dayalı ve akla uygun cevaplar arayan eleştirel düşünce, somut konularla olduğu kadar soyut kavramlarla da yakından ilgilidir. Yaratıcı düşünce ile paralellik gösteren eleştirel düşünce, birçok filozofa göre yaratıcılığı destekleyen veya tamamlayan önemli bir unsurdur.
Deney ve gözlemler, mantık yürütme, yazılı ya da sözlü ifadeler, duyu organları ile tecrübe edilen olaylar ve daha pek çok yolla elde edilen bilginin analiz edilmesiyle kurulan eleştirel düşünce, tüm bu bilgilerin bir araya getirilmesi sonucunda oluşmaktadır. Gereksiz tartışmaların bilimsel gerçeklerden ayrılmasını sağlayan eleştirel düşünce, kişinin yargılama yeteneğinin de olumlu bir şekilde gelişmesini sağlamaktadır. Olayları yargılayan kişi eleştirel düşünce sayesinde sistemlerin oluşmasını sağlayan etkilerin farkına vararak, gerçeğin ortaya çıkmasına yönelik bir tavır takınabilir. İnsanların yaptıkları eylemleri ve bu eylemlerin neden olduğu sonuçları da sorgulayan eleştirel düşünce, kişinin özel ve sosyal hayatının gelişmesini de sağlamaktadır.
Bilimsel dahi olsa ortaya atılan bir iddianın eleştirel düşünce eleğinden geçmemesi durumunda bu önermeler “iddianın ötesine geçemez” ve her zaman tartışma konusu olur. Herhangi bir argümanı inceleyerek bu argümanın iddia ettiği sonuçların da doğruluğu saptanabilir. Eleştirel düşünce bu nedenle bilimsel kuramların geliştirilmesi için gerekli olan ve gelecekte de insanların gerçeğin peşinde geliştirdiği düşüncelerin bir parçası olmayı sürdürecektir.