Salvador Dali’nin hayatı
1904 yılının Mayıs ayında dünyaya gelen Salvador Dali, Cusi Domenech Ferres ve Felipa Domenech Ferres çiftinin ikinci çocuğu olarak doğmuştur. Çiftin ilk çocuğu, 1901 yılında doğmuş ancak 1903 yılında sindirim yolunda oluşan bir iltihap hastalığı yüzünden vefat etmiştir. Bu çocuğun vefatı ailede çok büyük bir yıkım ve duygusal boşluk yaratmış, Salvador Dali doğunca ona ölen kardeşinin ismi olan Salvador ismi verilmiştir. Ailenin bu ölümü bir türlü kabullenememesi, Salvador Dali’nin ölen kardeşine tıpatıp benzemesi ailede zaten bozuk olan psikolojiyi iyice bozmuş; sürekli ölen çocuğun yası tutulmakta ve Salvador Dali’nin iyice kimlik karmaşası yaşayacağı olaylar yaşanmaktayı (ailesiyle birlikte sürekli ölen kardeşinin mezarına gitmesi gibi). Aile yapısında birbirine zıt iki karaktere sahip olan Salvador Dali, günden güne değişim göstermekteydi. Babasının dominant karakterine karşın annesinin onun üzerindeki yoğun ilgisi, Dali’nin resim yeteneğine destek vermesiyle devam etti. Daha sonra kardeşi Ana Maria doğmuş; Salvador Dali annesi, teyzesi, anne annesi, kız kardeşi ve bakıcısının arasında tek erkek olarak bütün ilgiyi üzerine çekmeye çalışıp iyice şımarık bir çocuk haline gelmiştir. 1914’te annesinin kendisini bir resim kursuna yazdırmasıyla birlikte yetenekleri iyice gelişen Salvador Dali, 1919’da kendi resim sergisini açmıştır. 1920’li yıllara gelindiğinde Madrid’teki San Fernardo Akademisi’nde eğitim görmeye başlayan Dali, okulda anarşist faaliyetler gösterdiği gerekçesiyle atılmış ve Girona’da tutuklu olarak tutulmuştur. Tutukluluk süresi bittikten sonra okuluna geri dönse de yine aynı problemlerden dolayı 1926’da okul onun öğrenciliğine tamamen son verecektir. Tabi bu süreçlere daha gelinmeden 1921’de acı bir olay gerçekleşmiş ve Dali’nin annesi kanserden hayata veda etmiştir. Bu Salvador Dali üzerinde çok büyük bir yıkım etkisi yaratmış, ve içsel hesaplaşmalarıyla sorunları daha da büyümeye devam etmiştir. Bu ölümden kısa bir süre sonra babası kendi baldızıyla ikinci bir evlilik yapmıştır. 1923 yılınca Luis Bunuel ve Garcia Lorca’yla tanışan Salvador Dali, bu camianın içerisine girdikçe Picasso, Sigmund Freud gibi pek çok ünlü isimle de yollarını kesiştirme şansı yakalamıştır. Dali, bu tip çevre değişimlerinden sonra iyice kendi içinde de değişimler geçirerek tarzını ve düşünce yapısını da iyiden iyiye değiştirmiştir. Uzun saçlarını kestirerek kısacık yapmış, giyim kuşamını değiştirip spor ve salaş giyinmeye başlamıştır. Kadınlarla çok fazla arkadaşlık ilişkisi kurmamış, onlara genelde cinsel bir dürtüsü kabardığında yaklaşmıştır.
1929 yılında Luis Bunuel’le birlikte “Bir Endülüs Köpeği” filmini çekerek, sürrealist sanat akımının ne kadar da içinde ve hakimi olduğunu tüm sanat camiasına göstermiş, kendisine önlenemez bir yükseliş kazandırmıştır. İkinci kez gittiği Paris gezisinde, arkadaşı Joan Miro aracılığıyla tanıştığı sürrealist akımın öncü isimlerinden sayılan Paul Eluard ile tanışan Dali, Eluard’ın karısı Helena İvanovna Diakonova yani bilinen adıyla Gala‘yla tanışmış ve bu kadına görür görmez aşık olmuştur. İlişkileri bir süre bocalayarak gizli saklı devam etse de en sonunda tutkulu bir aşk yaşayarak evleneceklerdir. 1929 yılından itibaren beraber yaşamaya başlayan Salvador Dali ve Gala, 1934 yılında devlet nikahında evlenmişler; yıllar sonra 1958’de de Katolik düğünü yaparak nikah tazelemişlerdir. Evlendiği yıl New York’ta bir sergi açan Dali, orada da çok konuşulmuş ve büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. 1936 yılında İspanya’da çıkan iç savaş 1939 yılında Francisco Franco’nun galip gelmesiyle sonlandığında Dali açıkça faşist rejimi desteklediğini açıklamış, bu açıklamaları sebebiyle sürrealist camianın kendisine sırt çevirmesine sebep olmuştur. Onların arasındaki bu kavga ve sürtüşme ortamı, Dali’nin vefatına kadar sürecek bir ortam olmuştur. 1940 yılında Dali eşi Gala’yı da alarak 2. Dünya Savaşı’ndan kaçıp Amerika’ya yerleşmiştir. Burada 2 yıl kaldıktan sonra kendi otobiyografisini yayımlamıştır. 1949 yılında tekrardan Gala’yla birlikte savaşın bitmesi gerekçesiyle kendi ülkesi olan Katalonya’ya dönerek oraya yerleşmişlerdir. O dönemler hala faşist yönetimle yönetilen İspanya’ya yerleşmeyi tercih etmesi, zaten arasının bozuk olduğu sanatçıların iyice diline düşmesine sebep olmuştur. 1951 yılından itibaren pek çok bilim ve sanat dalında eserler veren Dali, o dönemlerde Hiroşima bombasından da çok etkilenerek çizdiği tablolarda sürekli hologram, boya sıçratma, stereoskopi vb. uygulamalar kullanmaktaydı. 1960 yılında Figueres belediye başkanı, Dali’nin ilk sergisini yaptığı belediye tiyatrosunu “Dali Tiyatrosu ve Müzesi” olarak restore ettirmiştir. Bundan çok memnun olan Dali, burası açıldıktan sonra dahi 1980’lere kadar belirli katkılar ve değişiklikler yapmaya devam etmiştir. 1982 yılına gelindiğinde ise Dali’yi asıl yıkacak olay gerçekleşmiş ve eşi Gala vefat etmiştir. Salvador Dali bu ölümden sonra iyice çökmüş ve karısının gömüldüğü Pubol Kalesi’ne yerleşmiştir. Çok fazla zaman geçmeden 23 Ocak 1989 yılında da Salvador Dali, kalp yetmezliğinden vefat etmiştir.