Remziye Hisar (d. 1902, Üsküp – ö. 13 Haziran 1992, İstanbul), Türk kimyager.
Cumhuriyet dönemi Türkiyesinde çağdaş bilimin öncülerindendir ve kimya mesleğinin Türkiye’deki ilk kadın öncüsü olarak kabul edilir. Darülfünun’da fen bilimleri eğitimi alan ilk kadınlardandır ve Sorbonne Üniversitesi’nden doktora derecesiyle mezun olan ilk Türk kadındır. Fizikçi Feza Gürsey’in ve psikiyatrist Deha Gürsey’in annesidir.
Yaşamı
1902 yılında Üsküp’te doğdu. Babası istihkam yarbayı Salih Hulusi Bey, annesi Ayşe Refia Hanım’dır. Ailenin dört kızından biridir. Ailesi, Meşrutiyetin ilanından bir yıl sonra İstanbul’a göç etmiştir.
Remziye Hanım, Davutpaşa’daki üç yıllık mekteb-i iptida-i’yi, bir yılda henüz dokuz yaşında iken tamamladı. Daha sonra, İttihat ve Terakki Mektebi ve Emirgan İnas Rüştiyesi’ne devam etti; çok sevdiği Türkçe öğretmeninin İstanbul Darülmuallimatı’na (Kız Öğretmen Okulu) transfer olması üzerine, öğrenimini bu okulda sürdürdü. Sınıfın iyi öğrencileri arasında yer alan Remziye Hanım, küçük sınıflardaki öğrencilere geometri ve matematik dersleri verdi. 15 Temmuz 1919 tarihinde okulun Darülfünun’a hazırlamak üzere oluşturduğu iki sınıflık bölümünden birincilikle mezun oldu.
Darülmuallimat’tan mezuniyetinin ardından Darülfünun’un kimya bölümüne kaydını yaptırdı. Kız öğrencilerin erkek öğrencilerden ayrı saatlerde ders aldığı bu dönemde, kimya bölümündeki üç kadın öğrenciden birisi idi. Kimyayı seçme nedenini bir röportajında “Fen derslerinde kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum” cümleleriyle açıklamıştır.
Bakü’de açılacak bir okulda öğretmenlik yapmak üzere İstanbul’dan kadın öğretmenler talep edilmesi üzerine hocalarından Sarıklı Vehbi Bey himayesinde beş okul arkadaşlarıyla birlikte 15 Aralık 1919’da İstanbul’dan ayrılıp Azerbaycan’a gitti. Sovyet Rusya’nın Azerbaycan’ın bağımsızlığına son vermesine kadar bir erkek lisesinde ders verdi. Orada bir kız öğretmen okulunun açılmasıyla ilgili verilen bir toplantıda Yüzbaşı Doktor Reşit Süreyya Bey ile tanıştı. 20 Nisan 1920’de onunla evlendi ve aynı yıl eşi ile birlikte İstanbul’a döndü. Ertesi yıl, oğlu Feza Gürsey’i dünyaya getirdi.
Türkiye’de Türk Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği bu dönemde Çukurova bölgesinin Fransızlar’dan geri alınması üzerine kendisi Adana’da Darülmuallima’ya müdür olarak, eşi ise kolordu doktoru olarak tayin oldu. Bir buçuk yaşındaki oğlunu annesine bırakarak Adana’ya gitti.
Cumhuriyetin ilanından sonra istifa etti ve tedavi amaçlı olarak Paris’te bulunan eşinin yanına gitti. Paris’te Sorbone Üniversitesi’nde kimya eğitimine başladı. Langevin ve Madam Curie gibi çok tanınmış bilim insanlarının öğrencisi oldu. Eğitiminin ikinci yılında Milli Eğitim Bakanlığı bursundan yararlanma hakkı elde etti. Pasteur Enstitüsü’nü takip ederek biyokimya sertifikası aldı. Doktorasına başlayacağı dönemde bursu kesilince Erenköy Kız Lisesi’ne kimya öğretmeni olarak atanınca yurda döndü. 1924’te kızı Deha Gürsey’i dünyaya getirdi.
Türk bilim insanı Remziye Hisar, laboratuvarda çalışmalarını yürütürken (Ankara, 1938).
1930 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı doktora bursundan yararlanarak doktorasını yapmak üzere yeniden Paris’e gitti. Eşinden boşanan ve Paris’e çocukları ve kardeşiyle giden Remziye Hisar, 1933 yılında doktora tezini tamamlayarak Türkiye’ye döndü.
1933-1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde kimya ve fizik kimya dersleri verdi. 1936 yılında bir süre için üniversiteden ayrıldı; Hıfzıssıhha Müessesesi Farmakodinami Şubesi’nde Kimya Mütehassıslığı görevinde bulundu
1942-1947 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Okulu Analitik Kimya ve Toksikoloji kürsüsünde görev yaptı. 1947 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Kimya Kürsüsü’ne atandı. 1955 yılında Fransa’da “Officiel d’Academie” nişanı’na layık görüldü. 1959 yılında profesör oldu.
1973 yılında emekliye ayrıldı. Yaşamını İstanbul’da Anadoluhisarı Otağtepe’de ailesinden kalma konakta sürdürdü. 1991 yılında Tübitak Hizmet Ödülü’nü aldı. Oğlu Feza Gürsey’i Nisan 1992’de yitirdikten sonra 13 Haziran 1992’de öldü.
Dördü çeviri, beş ders kitabı yayımlamış; ayrıca kimya dalındaki buluşlarını içeren 16 bildirisi Fransa’da yayınlanmıştır. Uluslararası bildirileri arasında yer alan, Siirt dağlarında yetişen bir bitki türünün etkilerini içeren buluşu Fransa’da yayımlanarak bilim dünyasına tanıtılmıştır.
1920’lerden itibaren şiir yazan Remziye Hisar’ın bazı şiirleri “Bir Kadın Sesi” adlı kitapta bir araya getirilerek yayımlanmıştır.
Türkiye topraklarında yetişip, mücadeleleriyle ülkemize ve dünyaya örnek olan bilim insanlarımızın öykülerini sizinle paylaşmaya devam ediyoruz. Bugünkü köşemizin konuğu, 90 yıllık hayatına sığdırdığı en büyük başarısı kimya bilimini Türkiye’ye taşımak olan Remziye Hisar. Türkiye’nin küresel bilim sahnesinde rol alması için hayatını feda eden Hisar’ı hep birlikte yakından tanıyoruz.
Genç Türkiye’nin ilk yılları, ekonomi ve sanayi açısından gelişmeye yönelik pek çok politikanın uygulamaya koyulmasıyla çok zorlu geçmişti. Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında Kurtuluş Mücadelesi’nden daha zor bir sınavın bizleri beklediğini defalarca dile getirmiş, bu uğurda Türk bilim insanlarının yetiştirilmesi için eğitim açısından da önemli reformlar yapılmıştı.
Osmanlı Devleti’nden miras kalan bazı önemli eğitim kurumlarında bilim insanları yetişiyor olsa da, dünya sahnesinde bilimsel açıdan ön plana çıkmak için bunlar yeterli değildi. 1902 yılında, bir dönem Osmanlı topraklarında bulunan Üsküp’te bir çocuk dünyaya gelmişti, büyüdükçe kendisinden büyük sorunları kafasına takacaktı. O çocuk, ilk Türk kadın kimyager Remziye Hisar’ın ta kendisiydi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Üsküp’te görev yapan devlet memurlarından birisi olan Salih Hulusi ve eşi Ayşe Refia, II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından küçük Remziye ile birlikte 1909 yılında İstanbul’a döndüler. Remziye, bugünkü ilkokul niteliğinde olan İstanbul Davutpaşa’daki Mekteb-i İptidai’yi 1 yılda bitirmişti. Okulun standart eğitim süresi ise 3 yıldı. O zamanlar memlekette bir kurtuluş mücadelesinin sinyalleri veriliyor, itilaf devletleri toprakları karış karış paylaşmaya başlıyordu. Remziye’nin kafasında ise başka sorunların şimşekleri çakıyor, fırtınalar kopuyordu.
Remziye, eğitimine İttihat ve Terakki Mektebi, İnas Rüştüyesi ve İstanbul Kız Öğretmen Okulu’nda devam etti. 19 Mayıs 1919’dan iki ay sonra, Anadolu’nun bilimsel öncülüğü için bir mücadele neferi olacak genç Remziye okulundan birinci olarak Darülfünun’u kazandı. Bu sırada okuduğu okulun küçük sınıflarına da geometri ve matematik dersleri vermeye çok tan başlamıştı bile.
Hep yabancı isimleri duymanın verdiği o ağırlık:
Remziye Hisar ve kız kardeşi Mihri
Kimya bilimi, Remziye için bir aşka dönüşmeye başladı. Darülfünun’a girer girmez kaydını Kimya bölümüne yaptırdı. İlerleyen yıllarda bir röportajında bu tercihini şu şekilde açıklayacaktı:
“Fen derslerindeki kanunlarda, buluşlarda hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum”
Darülfünun’da aldığı eğitim sırasında, sınıfındaki kız arkadaşlarıyla ve öğretmeniyle birlikte Azerbaycan Bakü’ye gitti. O sıralarda Bakü tam bir mahşer yeriydi, bilim bir kenara öğretmenlik icra etmek büyük sıkıntıydı. Kafkasya çalkalanıyor, genç Remziye ise içindeki öğretme aşkından vazgeçemiyordu. Vazgeçmedi, kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı eğitim gördükleri kurumda yetişen Remziye, Bakü’de bir erkek okulunda Kimya dersleri vermeye başladı. Bu sırada ise hayatının aşkı ve Türkiye’nin tıp öncülerinden olan Reşit Süreyya ile tanıştı. Süreyya Türkiye’de yetişmiş bir tıp doktoru olarak Bakü’de görev yapıyordu.
Reşit Süreyya’yı cumhuriyetin ilanından sonra çıkan soyadı kanunuyla aldığı Gürsey soyadıyla tanıdık. 20 Nisan 1920 tarihinde evlendi, o sıralarda Sovyet Ordusu tarafından işgal edilen Azerbaycan’ı terk etmek zorunda kaldılar. Yeni durakları, İstanbul oldu.
Takvimler 7 Nisan 1921’i gösterdiğinde Reşit ve Remziye’nin bir erkek çocukları oldu ve adını Feza koydular. Adana’da yer alan Kız Öğretmen Okulu’na müdür olarak tayin edilen Remziye Hisar, memleketteki iç karışıklıklar yüzünden Feza’yı annesine emanet ederek; eğitim aşkının peşinden koşup, Anadolu’nun diğer ucuna gitti.
Aynı zaman diliminde Reşit Hisar ise ciddi bir rahatsızlık geçirmeye başladı, imkanların kısıtlı olmasından dolayı tedavisine Paris’te devam etmek zorunda kaldı. Remziye Hisar, eşini yalnız bırakmamak için Paris’e gitti, yeni cumhuriyetin ilk eğitim desteklerinden birisini alarak Sorbonne Üniversitesi’nde eğitim görmeye başladı. Bu sırada çift, kızları Deha Gürsey’i kucaklarına aldılar.
Madam Curie’den Kimya dersi almak:
Radyoaktiteyi keşfeden fizik ve kimya dallarında iki Nobel’e sahip Marie Curie
O dönemde kimya bilimin öncülerinden olan Langevin ve Madam Curie gibi isimler de Sorbonne’a ders veriyorlardı. Remziye Hisar’ın önünde çok büyük bir fırsat vardı, öğrendiği her şeyi memleketine getirebilirdi. Paris’te Biyokimya üzerine eğitim alan Hisar’ın aldığı burs, doktorasına başladığı anda kesildi. Remziye, Türkiye’ye dönmek zorundaydı. İstanbul’da yer alan Erenköy Kız Lisesi’nde idari yönetici olarak çalışmaya başladı. Bir sorun vardı; burada kimseye öğrendiklerini öğretemiyordu. Paris’te doktora yapmak için tekrar başvuruda bulundu, yine reddedildi.
Hisar, Zonguldak’taki Maden Mühendisliği Okulu’nda bir kimya öğretmeni eksik olduğunu duyunca en azından oraya tayin edilmek istedi, başvurusunu yaptı. Bu sırada genç cumhutiyetin başarılı iktisatçılarından olan Cemal Hüsnü Taray’ın dikkatini çekti. Taray o dönem Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapıyordu. Remziye Hisar’ın mücadelesi sonuç verdi. Bakanın desteğini alan genç bilim insanı, Fransa’da doktora eğitimi için burs almıştı. Asıl sürpriz ise oğlu Feza’nın Galatasaray Lisesi’ne yatılı burslu olarak kabul edilmesiyle gerçekleşti.
Feza Gürsey
Aynı yıllarda sağlığına kavuşan Reşit Süreyya Gürsey, çalışmak için ABD’ye gitmeye karar verdi. Remziye Hisar bu kararın ardından eşinden boşandı. Kızını ve kız kardeşini yanına alan Remziye, Fransa’ya gitti. Kız kardeşi Mihri, Remziye’nin yolunu açan gizli bir kahraman gibiydi, o Deha ile ilgilenirken Remziye 1933 yılında Sorbonne’dan kimya alanında doktor olarak mezun oldu. Bu sırada henüz “metafosfat” üzerine çok sayıda makale yazıp, dünya çapındaki bilimsel dergilerde yayımladı. Yine 1933 yılında doçentliğini aldı, 1936 yılında birlikte çalıştığı Prof. Arndt ile anlaşmazlık yaşayınca kurumdan ayrıldı.
Türkiye değişmiş, eğitim reformları sonucunu vermişti. Remziye yeniden memleketine döndü:
Remziye Hisar’ın mezunu olduğu Darilfünun, eğitim reformlarından sonra dünya üniversiteleriyle ortak çalışmalar yapabilmek, aynı eğitim standardına sahip olabilmek için değişim geçirmişti. Kurum artık İstanbul Üniversitesi olarak biliniyordu. Remziye Hisar, burada genel kimya ve fizikokimya alanları üzerine doçent doktor olarak araştırmacılığa başladı. 1936 yılında Halk Sağlığı Enstitüsü’nde biyokimya uzmanı olarak görev yaptı.
1947 yılında geldiğimizde Hisar, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Makine ve Kimya alanında doçent olarak çalışmaya başladı. 1949’da Türk Üniversiteli Kadından Derneği’nin kurucularından birisi oldu. Kimya alanında çalışmalarını Türkiye’ye taşıyan hisar, koca bir bilim dalının ülkemizdeki öncülerinden birisi haline gelmişti. Çalışmalarından dolayı Fransa hükümeti, 1956 yılında kendisine “Akademik Memur” nişanı verdi. 1959 yılında Remziye Hisar artık bir profesördü. Bu unvanı, Türkiye’de temellerini kendi elleriyle attığı, Türk üniversitelerinde almıştı.
1973 yılına kadar, yani 71 yaşına dek araştırma yapmaya devam etti, sonrasında emekliye ayrıldı. Bu yıllar sırasında oğlu Feza Gürsey, matematik ordinaryüsü Cahit Arf’in desteğini alarak dünyada tanınan bir fizikçi olmayı başarmıştı. Kızı Deha Gürsey ise psikoloji bilimine merak salmış, Uluslararası Psikoloji Birliği’nde görev yapmayı başaran tek Türk olmayı başarmıştır.
Deha Gürsey ve Remziye Hisar
Remziye Hisar, hayatının son yıllarını İstanbul Anadolu Hisarı’nda yer alan babasından kalma evde yalnız bir şekilde geçirdi. 13 Nisan 1992 yılında, Türkiye’yi fizikle tanıştıran isimlerden Feza Gürsey’in vefat haberini alınca dayanamadı. Kısa bir sonra, İstanbul’da yaşadığı evde hayatını yitirdi.
Hisar, onlarca makale, kimya alanındaki önemli keşif ve çalışmalarıyla uluslararası kurumlardan çok sayıda ödül aldı. Türkiye’de ise sadece hayatının son yıllarına denk düşen, 1991 yılında aldığı TÜBİTAK Bilim Ödülü’ne sahip olabildi. Onun en büyük ödülü, kimya alanında yetiştirdiği gençler, iki başarılı öz çocuğu ve binlerce kadına örnek olan hayat hikayesiydi.
Kendisini büyük gurur ve saygıyla anıyor, mirasına sahip çıkacak olan gençlere de başarılar diliyoruz.
Tarihimizden Bir Bilim Öncüsü – Remziye Hisar
Cumhuriyet Dönemi’nin önemli bilim kadını Remziye Hisar hakkında yazdık.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki akademiyi ve akademinin içindeki değişimleri, birinci ağızdan anlatan kitaplardan biri olarak söyleyebileceğim, Mehmet Ali Alpar Hocamız’ın Cumhuriyet döneminin ilk bilim kadınlarından Remziye Hisar’la yaptığı röportaj, İş Bankası Yayınları ve Bilim Akademisi işbirliğiyle geçtiğimiz yıl yayınlandı. Yakın zamanda okuduğum bu kitap, bir biyografi niteliği taşıyor. İsmi Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar.
Remziye Hisar’ın hikayesi II.Abdülhamid döneminden Cumhuriyet’e kadar uzanmaktadır. Bu dönem akademi dünyası açısından hem tartışılan hem de hızlı geçen bir değişim dönemi oldu. Darulfünun, 1933’teki tartışmalı üniversite reformu, Almanya ve Fransa ekolüyle yeni oluşturulmaya çalışılan akademi, kurulan enstitülerdeki araştırma şartları, Teknik Üniversite’nin kuruluşu bazı örnekler olarak gösterilebilir. Bu değişim sürecinden bir çok bilim insanı yurt dışında eğitim görme, araştırma yapmayı öğrenme, tecrübe edinme imkanı da buluyordu. İşte bu yurt dışında tahsil görmüş birkaç kişiden biri de bilim kadını Remziye Hisardı. Bu kitap da o dönemi anlatması açısından ve onun görüşleriyle bütün bir tarihi sürece bakmak isteyenler için gayet iyi bir seçim olacaktır.
Bilimin Öncü Kadını
İçerikle alakalı biraz daha bilgi verecek olursak; Remziye Hanım önce, Osmanlı Devleti’nde, ilk ve orta öğretim kız okullarına öğretmen yetiştirmek için açılan Darulmuallimat’ı bitirmiştir. Ardından o zamanki adı Darulfünün olan, bugünün İstanbul Üniversitesi Kimya bölümündeki üç kadın öğrenciden biri olmayı başarmıştır. Kimya tahsilini bitiremeden muallime yani kadın öğretmen olarak hizmet vermek üzere Azerbaycan’a gitmiş, ve burada ünlü fizikçi ve bugün adına bir enstitü bulunan Feza Gürsey’in babası, kendisinin bir dönem eşi Süreyya Bey ile tanışmıştır. Daha sonra Rus işgalinin etkisiyle İstanbul’a geri dönen Remziye Hanım devamında muallime olarak gittiği Adana’dan, kimya tahsili almak üzere Paris’e, Sorbonne’a gitmiştir. Tabii, o dönemde Sorbonne’da Nobel Ödüllü Perrin, Lutesyum elementinin kaşifi Georges Urbain ve Madam Curie gibi tanınmış bilim insanlarının olması Remziye Hanım’ı oldukça etkilemiştir.
Kitaptaki röportajda Remziye Hanım’ın, kimyanın yanında matematik tahsilinin önemine de değindiğini görüyoruz. Takip eden senelerde Türkiye’ye dönmesi ve tekrardan Paris’e gitmesi, ardından doktorasını bitirmesine üç ay kala Türkiye’ye tekrar çağırılması onu epey üzmüştür. Sorbonne’da bulunduğu dönemde dahi yüksek tahsildeki kadın sayısının azlığı dikkat çekiciydi. Yanında çalıştığı Mösyo Pascal’ın tek hanım öğrencisi olan Remziye Hanım için şunları söylediği bilinmektedir: “İlim hayatımdaki en büyük mükafatlarımdan biri oldu”. Bilgiyi talep eden ve onu marifet anlamında kullanan bir insan için ‘marifet iltifata tabidir’ kıstası pek tabii geçerli olacaktır.
Dönemin üniversite reformlarındaki rastgele ve liyakatsiz işleyişiteki özensizlik, Remziye Hanım tarafından sıklıkça dile getirilmiştir. Bu Türkiye’deki akademi kariyerinde İstanbul Üniversitesi’nden ayrılmasına yol açmıştır.
Örnek Bir Cumhuriyet Kadını
Remziye Hisar Cumhuriyet Dönemi’nde kadının iş hayatına dahil olma sürecine muazzam bir örnektir. Nice kadın bilim severleri de etkilemiştir. Kitap için ise 20.yy’ın ilk çeyreğinde dünyaya gelmiş bir kadının ‘bilim insanı’ olma sürecinde yaşadığı sancıları, akademiye dahil olma çabalarındaki zorlukları anlatması açısından bir bilim tarihi belgesi diyebilirim. Bu kitapla birlikte bir önerim de, Remziye Hisar’ın İTÜ’ye geçiş serüveninde önemli bir rol oynayan Prof. Dr. Mustafa Fahir Yeniçay