307
Rakımı yüksek ormanlık alanlar, orman kuşağında yer alan, kendine özgü biyolojik, fizyolojik, sosyolojik yetişme ortamı özelliklerine sahip olan ve ekstrem yaşama şartları sürdürülen yerlerdir. Bu yerlerde artan yükseltiye bağlı olarak, kısa mesafeler içerisinde iklim değişmeleri vuku bulmaktadır. Bu özelliklere sahip orman alanlarının tahrip edilmesi halinde bu sahaların yeniden rehabilite edilmeleri sel kontrolü açısından son derece önemlidir.
Türkiye topoğrafik yapısında dağlık alanlar önemli bir yer tutar. Kuzey ve güneyde denize paralel olarak uzanan dağ sıraları ile çevrelenmiş Orta Anadolu Platosu, batıdan doğuya doğru gittikçe yükselir. Araziler, engebeli, rakımı yüksek, dağlık ve eğimlidir.
Türkiye dağları, özellikle Anadolu’nun kuzey ve güney kenarları boyunca geniş bir yay çizerler. Bu yayların kuzeydekine Kuzey Anadolu, güneydekine Toros Dağları adı verilir. Kuzey ve güneydeki dağlar, İç Anadolu Bölgesi’nde genişler, yüksek düzlüklerle birbirinden ayrılır, Doğu Anadolu Bölgesi’nde birbirine yaklaşır ve sıklaşır.
Batı Anadolu’da ise birbirine uzaklaşma eğilimi gösterir. Bu bölgede kıyıya paralel dağ sıraları görülmez ve yükseklikleri de fazla değildir.
Türkiye’nin ortalama yükseltisi 1132 metredir. Bu yükseklik, Asya Kıtasının ortalama yüksekliği olan 1050 metreden daha fazladır. 1000 metrenin üzerinde olan araziler ülke yüzeyinin % 56’sını oluşturmaktadır. Ayrıca eğimi % 15’den fazla olduğu yerler, ülke alanının % 62,5’den fazladır.
Türkiye yükselti kuşakları açısından incelendiğinde yüzölçümünün % 29’u orta yüksek dağlık arazi, % 27’si yüksek dağlık arazi olduğu görülecektir. Böylece Türkiye arazisinin % 56’sı gerçek anlamda dağlık alanlardan oluşmaktadır.
Dağlık su havzalarında doğal bitki örtüsü ve yaban hayatı çok çeşitli, karmaşık ve zengindir. Çünkü yükseklik farkından dolayı çok kısa mesafelerde, sıcaklık, ışık, rüzgâr ve nemlilik miktarlarında farklılık ortaya çıkmaktadır. Yağış genellikle düşük rakımlı yerlere göre daha fazladır.
Tek bir kayanın gölgesi bile yükseklerde yetişen ve başka hiçbir yerde bulunmayacak bir çiçek türü için küçük bir yaşama ortamı oluşturabilir. Bu nedenle, dağ ekosistemi, bir gen bankası durumunda olup, bitki ve hayvan türleri için bir sığınak ve etrafı insanlarla çevrili birer biyoçeşitlilik adasıdır.
Bu açıdan dağ ormanları, kendine özgü yetişme ortamı özelliklerine sahip, ekstrem yaşama ve var olma koşulları altında yaşamını sürdürebilen, tahriplere karşı çok belirgin tepki gösteren ormanlardır. Bu nedenle, dağlık alan ekosistemleri hassas bir yapıya sahip olup, yoğun baskı ve tahribatlara dayanma güçleri azdır.
Dağ ekosisteminde tahribat ortaya çıkarsa, ekosistemin kendisi tahribata karşı dengeleyici tedbirleri geliştirmede yetersiz kalır. Çünkü meyilin fazlalığı toprak oluşumunu engellemekte ve erozyonu da artırmaktadır. Bu yüzden özellikle, dağlık alanlardaki her türlü tarımsal üretim sistemleri kolayca elden çıkabilecek kırılgan bir yapıya sahiptir.
Yüksek dağlık alanlarda jeolojik yapı karışık, meyil fazla ve toprak fazla derin değildir. Bu nedenle ana kayanın çok az ayrıştığı az bir toprağa sahiptir. Sel ve taşkınların önlenmesi açısından meyilin fazla ve toprağın zayıf olduğu böyle sahaların mutlaka bir vejetasyon örtüsü ile kaplı olması gereklidir. Ayrıca, bu alanlardaki odun üretimi, aynı şartlara sahip daha düşük rakımdaki engebeli arazilere göre daha zor ve daha az karlıdır.
Bu yerlerde, artan yükseltiye bağlı olarak, kısa mesafeler içerisinde iklim değişmeleri vuku bulur. Sıcaklık azalır ve yağış artar. Rüzgâr daha hızlı eser, ışınlanma daha fazla olup, vejetasyon süresi kısadır. Kar örtüsü, daha uzun süre toprak yüzeyinde kalır.
Toprak türce fakirdir. Buna karşılık toprakta rekabet gücü yüksek bazı türler egemendir. Topraktaki organik tabakanın mineralizasyonu yavaştır. Farklı üst toprak horizonları ve küçük rölyefin güçlü ekolojik etkisinden dolayı belirgin olarak “küçük yetişme ortamı mozaiği” oluşur.
Özellikle yüksek dağ iklimi; iklim ve arazi yapısından dolayı, ormanların gençleşebileceği ve gençleşemeyeceği çeşitli mikro yetişme ortamlarına neden olur. Bu sebepten dolayı, bazı yerlerde hiç ağaç yokken, bazı yerlerde kümeler halinde ağaç grupları ortaya çıkar. Ağaç grupları yüksek rakımdan aşağıya doğru, yani tam kapalı ormanlara doğru inildikçe grup sayısı azalır ve yapısında da farklılıklar ortaya çıkar.
Ormanda bitki toplumlarının iklimsel farklılaşmalara göre dikey yönde sıralanması yükselti basamakları olarak isimlendirilir. Her basamak karakteristik özellikleriyle diğerinden ayrılabildiği gibi, kısa mesafelerde birden fazla basamak iç içe geçmiş halde bulunabilir. Bakı, jeomorfolojik durum ve lokal iklim farklılıkları basamak oluşumunda etkilidir. Ormana sınır çeken en önemli faktör, sıcaklık ve nem yetersizliğidir. Ancak, ekstrem toprak ve iklim faktörleri de ormana sınır çekebilir.
Ormanların üç adet sınırları vardır. Bunlar; dağ, kutup ve bozkır orman sınırlarıdır. Dağ orman sınırı; doğal koşullar altında ormanın kapalılığı kaybolmadan yani, doğal gençleştirme koşullarının devam ettiği en son rakıma denir. Türkiye’de dağ orman sınırı özgün yerinde değildir. Antropojen etkiler mevcuttur. Bu nedenle dağ orman sınırı kuzeye doğru, rakım olarak aşağıya düşer. Dağ orman sınırı, deniz iklimi etkisindeki ortamlarda karasal iklimin yaşandığı ortamlara göre daha düşüktür.
Dağ orman sınırındaki ağaçlar olumsuz iklim ve toprak faktörleri nedeniyle yaşama mücadelesi vermektedirler. Yaşama mücadelesinin en önemli sınırı dağ ağaç sınırıdır.
Mücadele zonu, dağ orman sınırı ile dağ ağaç sınırı arasında kalan bölümdür. Bu iki sınır arasındaki yükselti farkı genellikle 100-150 metredir.
Dağ orman sınırı; Akdeniz’de 2100-2200 metre, Ege’de 1900-2000 metre, Doğu Karadeniz’de 2000-2050 metre, Doğu Anadolu’da 2800-2900 metre ve Marm
ara’da 2000-2050 metre’dir.
ara’da 2000-2050 metre’dir.
Doğa’da orman sınırları kesin bir hat olmayıp, genelde bir geçiş zonları bulunur. Orman sınırlarına doğru gidildiğinde, önce ormanın kapalılığı azalır. Daha sonra kapalılık kaybolur ve ağaçların boyları kısalmaya başlar (Bozkır orman sınırında bu duruma nadiren rastlanır). Daha sonra, ağaç formunu kaybetmiş çalılaşmış türlerle karşılaşılır (Bozkır orman sınırında bu olguya rastlanmaz). Daha yukarıda ise otsu bitkiler, yosun ve likenlerden oluşan alpin tundra vejetasyonu başlar.
Bozkırlarda, ilkbaharda yeşillenen diğer mevsimlerde ise kurumuş otlardan ibaret bir bozkır vejetasyonu ortaya çıkar. Bozkır orman sınırı, nemdeki azalmaya bağlı olarak ortaya çıkar. Bozkırda ağaç vardır. Ancak orman kuruluşunda değildir. Kapalılık yoktur.
Bozkırda kötürüm ağaç sınırı görülmez. Bozkırda, bozkır orman sınırı ile bozkır ağaç sınırı arasındaki bitki toplumuna “bozkır ormanı” adı verilir. Bozkırlarda, doğal bozkır ağaç sınırları genellikle tahrip edilmiştir. Doğal ve yapay orman sınırları arasında antropojen bozkır sahaları bulunmaktadır. Bozkırlar; daha çok İç Anadolu’da, Güney Doğu Anadolu’da ve Trakya Bölgesi’nde bulunmaktadır Rakımı fazla dağ ikliminde, ağaçlar başlangıçta, çok daha yavaş büyürler. Ağaç yaşı da bu açıdan daha yüksektir. Buralarda 300 yıllık ağaçlar çok görülür. Bir meşcere içerisinde bütün ağaçların yaşları çok farklı olmasına rağmen, bütün ağaçlar hemen hemen aynı boyda ve çaptadır. Bir ağaç grubu içerisinde yaş farklılığı 100 yılın üzerinde olabilir. Gruplarda, yaşlı ağaçlar boy büyümesini çok yavaş gerçekleştirirler. Bunların altındaki genç ağaçlar bu boya hızla ulaşırlar. Bu basamaklanma çok belirgin şekilde ormanların değişik yaşlılığını oluşturarak dayanıklılığını ve sürekliliğini sağlar.
Kar hareketleri ve kar mantarları vardır. Çimlenme yeteneğinde tohum azlığı ve ender tohum yılları mevcuttur. Uygun olmayan yetişme ortamı mozaiği hakimdir (rüzgar koridorları, çığ yatakları, ıslak yerler, karın geç eridiği arazi çukurları, çok yıllık otsu bitkilerin bulunduğu alanlar v.s.). Gençlik için kuraklık tehlikesi mevcuttur(kalın bir humus ve diri örtü tabakası olması durumunda önemlidir). Don ve don kuraklığı görülebilir.
Bu sahaların bozuk ve 1 kapalı ormanlarında, adım başı değişen orman kuruluşları ile karşılaşmak mümkündür. Doğal gençlikler ile yer yer sıklık, sırıklık, direklik, ağaçlık çağlarında münferit, grup küme halinde meşcere kuruluşlarına rastlanabilir. Her biri ayrı özellik gösteren bu orman alanlarında ayrı silvikültürel işlemler uygulanır.
Ormancılık çalışmalarında odun üretiminden çok ormanın koruyucu etkileri ön plana çıkar. Bu ormanlar doğal çevrenin korunmasında, tabii afetlere karşı mücadelede ve hidrolojik dönüşümün düzenlenmesinde, hayati öneme sahiptir. Bu nedenle dağlık alanlardaki ormanların koruma ve üretim amaçlarını kesin çizgilerle ayırmak zor olup, özellikle daha yüksek rakımlarda ormanların fonksiyonel görevlerinde çok çeşitlilik mevcuttur. Bu açıdan, Türkiye’de dağlık alan kullanımı yoğun araştırmalara ve dikkatli bir kaynak planlamasına göre yapılmalıdır.
Yüksek dağlık alanlar, daha düşük rakımdaki alt bölgelerin çatısı durumundadır. Bu nedenle dağlar, ovalardaki tarımsal ve sanayi üretim sistemlerini korur ve yaşayan insanlara sürekli gelir sağlar. Dağlar, yağışın çoğunu bünyesinde toplar ve yerleşme yerleri için su kaynağı durumundadır. Ancak yüksek dağ vejetasyonunun tahrip olması sonucunda çok önemli zararlar ortaya çıkar. Bunlar; sel, taşkın, heyelan ve çığ tehlikesi ile kaliteli içme ve kullanma suyunun, dengeli ve maksimum üretiminde gerilemedir. Yüksek dağ ormancısının en önemli ödevi; ormanın korunmasının sağlanması, gençliğin gelişinin teşviki ve gelen gençliğin güvence altına alınmasıdır. Dağlarda çok uzun gençleştirme süresinde oluşan doğal gençlik büyük olasılıkla çok büyük bir genetik tabana sahiptir. Basamaklı değişik yaşlı servetlerde (örneğin; seçme ormanlarında) özellikle büyük bir “gen akışı” söz konusudur.