1873’te İstanbul’da. Sangüzel’de doğdu. Babası Mehmet Tahir Efendi, Arnavutluk’un İpek kasabasına bağlı Şuşise köyündendir. Küçük yaşta İstanbul’a gelmiş, dönemin ünlü din adamlarından Yozgatlı Mahmut Efendiden “icazet” alarak Fatih Müderrisliği’ne kadar yükselmiştir. Annesi Buharalı bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanımdır.
Mehmet Akif Ersoy, dört yaşlarındayken, Fatih’te “Emir Buliarî” mahalle mektebinde başladığı ilk öğrenimini. Fatih Muvakkithanesi yanındaki İptidai Mektepte (ilkokul) tamamladı: Fatih Merkez Rüştiyesi’ne (ortaokul) girdi. Bu okulda özellikle Türkçe-edebiyat öğretmeni Hoca Kadri Efendinin kişiliği üzerinde etkisi oldu. II. Abdülhamid’in zorbalık rejimine karşı, özgüllük mücadelesi veren aydınlardan biri olan Kadri Elendi, baskının arttığı yıllarda Mısır’a kaçmış, orada Kanun-i Esasi (1897) adlı gazeteyi çıkarmıştı…
Anılarında Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca bilen öğretmeninden çok yararlandığını belirten şair, ortaokul yaşamı üzerine şu bilgileri verir:
“Rüştiye tahsilime devam ederken babamdan yine Arapça okuyordum ve iyice ilerlemiştim. Seviyem Mektep programlarından çok yüksekti. Babam, o zamanın usulünü ve kitaplarını takip ediyordu. Mektepte okunan farisi ile iktifa edemezdim. Fatih Camiinde ikindiden sonra “Hafız Divanı” gibi, “Gülüstan” gibi, “Mesnevi” gibi muhalledatı (kalacak şeyler) okutan Esad Dede’ye devam ederdim. Rüştiye tahsilinde zaten en çok lisan derslerine temayülüm vardı. Dört lisanda (Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca) birinci idim ve şiiri çok severdim. İlk okuduğum şiir kitabı Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun’udur.”
Yetişme çağında yabancı dillerin yanı sıra edebiyatları da öğrenme eğilimi ağır basıyordu Akif’in. Bu nedenle sonradan girdiği Mülkiye Mektebinin (Siyasal Bilgiler Okulu) lise bölümünde çalışkan bir öğrenci olarak tanındı. Bu okulda edebiyat derslerini Şair ismail Safa’dan (1867-1901) okudu. Yüksek bölümün ilk sınıflarındayken babasının ölümü üzerine geçtiği Halkalı Baylar Mektebi’ni de bu niteliğini koruyarak birincilikle bitirdi.
Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra, “Ziraat Nezareti Umur-u Baytariye şubesi” (Ziraat Bakanlığı Veterinerlik İşleri) dairesine atanarak (1893) üç dört yıl Arabistan ve Rumeli’nde dolaştı. Mesleği dolayısıyla köylüyle ilişki kurma olanağı buldu.
II. Meşrutiyetin ilk yıllarında bir yandan Umur-u Baytariye Müdür Muavinliği yapıyor, bir yandan Ziraat Mektebi’nde kitabet (yöntemine uygun yazı yazma). Darülfünunda edebiyat dersleri veriyordu. Balkan Savaşı’nın bitiminde memurluktan ayrıldı. Mısır’a, daha sonra (1914 sonu) Almanya’ya gitti. Yakın ilişki kurduğu “İttihat ve Terakki Fırkası”nın genel merkezinde gençlere Arapça öğretmesi de bu evrededir.
O Almanya’dayken Dünya Savaşı başlamıştı. Osmanlı devletinin Almanların saflarında girdiği bu savaşın sonunda büyük İslam Birliğinin kurulacağı umudu ile iyimserdi. Ne ki, en güvendiği cephelerde bile Müslüman Arapların Türk ordularını arkadan vurmaları, savaşın yenilgiyle sonuçlanması, şairi büyük kötümserliğe düşürdü. Savaş sonrasında yazdığı ilk şiirlerde “Beyinler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş – Ne din kalmış, ne iman, din harab, iman türab olmuş” gibi dizelerle acısını yansıttı; bir kurtarıcı el göndermesi için Tann’ya yalvardı, “İlahi. Bir müeyyed, bir kerim el yok mu, tutsun da – Çıkarsın şarkı zulmetten, götürsün fecr-i maksuda?” (Umar miydin. Ekim 1918)
1918 sonlarına doğru kötümserliği önce kendi içinde yenerek “Yeis Yok” (Ekim 1919), “Azimden Soma Tevekkül” (Kasım 1919) şiirlerini yazdı. 1920’de Anadolu’ya geçti. Ulusal mücadele için örgütlenen güçlere katıldı. Burdur’dan milletvekili seçildi (25 Aralık 1921). Savaş boyunca il il, ilçe ilçe dolaşarak camilerde halkı uyarmak amacıyla hareketin anlamını açıklayan güçlü ve inandırıcı vaızlar verdi… İstiklal Marşı’nı yazdı (Meclisçe kabulü 12 Mart 1921).
Cumhuriyetten sonra toplumun geçirdiği dönüşümlere tepki gösteren Akif, “Sebilürreşad” dergisinde yenileşme hareketlerini kuşkuyla karşılıyor, yazılarında tutucu bir muhalefetin oluşmasına yardımı dokunabilecek görüşler ileri sürüyordu:
“Erkekle kadın arasında, Darülfünun’da başlayan bu iştirak gitgide bir moda haline gelerek cemiyet hayatının her yanında kendini göstermeye başladı. Sokakta iştirak, sinemada tiyatroda iştirak, aktrislikte iştirak, şarkıda iştirak, meyhanede iştirak…
Toplumsal gelenekleri ve şartları bilinen milletimizin 16-18 yaşlarındaki kız ve erkek çocukları bir araya getirilmek isteniyor. Bazan şurada burada liselere giden üç beş kişi varsa onları da okuldan alıkoymaya sebep olacağız. Medreselerin kapanması ile on beş, on altı bin kişi eğitim nimetinden yoksun bırakıldı. Şimdi de böyle “müşterek” bir öğrenim çıkarırsak, kendi kendine liseler kapanır.”
Bu gibi çağın gerisinde kalan düşünceleri ileri sürdüğü zaman, kendi kendisini yenileyecek yaşta olan şair. Cumhuriyetin getirdiği yeni koşullara uyamadı, kendi doğrularına “sadık” kalarak Mısır’a gitti (1925). Orada Mısır Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde (Cami-ül Mısriyye Darülfünun) Türk Edebiyatı okuttu. 1936 yazında hastalanınca İstanbul’a getirildi. Aynı yılın aralık ayında öldü (27 Aralık 1936).
Kaynaklar
Süleyman Nazif, Mehmet Akif (1924);
Orhan Seyfi Orhon, Mehmet Akif (1937);
Esat Adil Müstecaplıoğlu, Mehmet Akif (1937);
Eşref Edib, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri (1938);
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif (1939);
Sabiha Zekeriya, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Kavgası (1940);
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif ve Şiirleri (1948);
Zahir Güvemli, Mehmet Akif (1953. 5. bas. 1963);
Emin Erişirgil, Mehmet Akif, İslamcı Bir Şairin Romanı, (4. cilt, 1958);
A. Cerrahoğlu (Kerim Sadi), Mehmet Akif (1963)