Adnan Menders’in eşi İzmir’in ünlü ailelerinden Evliyazade Fatma Berin Hanım’dır.Adnan Menderes Fatma Berrin hanımla 1905 22 Nisan 1994’la evlenmişlerdir.Adnan Menderes ve Berin Hanımın Yüksel, Mutlu ve Aydın olmak üzere üç oğlu olmuştur.
Adnan Menderes karısını aldattı mı?
Evet. Türkiye’nin 1950’li yıllara damgasını vurmuş en önemli isimlerinden Adnan Menderes’in karısı Berin Menderes kocasının aşk ilişkilerine karşı her zaman sessiz kaldı.
Evlilik hayatı
İyi bir aileden gelen İzmirli Berin Menderes, Adnan Menderes ile çok genç yaşında evlendirilmişti.
Adnan Menderes’in birçok kadınla gönül ilişkisi yaşamasına rağmen evini ve ailesini ihmal etmemesi Berin Menderes’in sessizliğin önemli nedenlerindendi.
Kadınlar
Adnan Menderes’in hayatına giren kadınlar arasında eşinin tayini engellemeye çalışan dönemin popüler romancılarından Françoise Sagan lakabı ile bilinen Suzan Sözen’den, Opera Sanatçısı Ayhan Aydan gibi hem kariyerli hem de halka mal olmuş kişiler vardı.
Bitmeyen aşk
Evlilik dışı ilişkilerine rağmen Adnan Menderes’in İmralı’da idam edildiği 17 Eylül 1961 yılına kadar birlikte olan Menderesler, zamanın önemli yazarlarından Yılmaz Karakoyunlu’ya göre aralarına giren onca kadına rağmen yine de birbirlerine tutku ile bağlı ve aşık bir çiftti.
Adnan Menderes eşini göz göre göre aldattı, Berrin hanım neden hep sustu ?
Berrin hanım’ın susması; ahlakından,daha fazla rezalet çıkmasına tahammül edememesinden,Adnan bey’e kırgınlığından,belki de çaresizlikten di…Kimileri hanımefendiliğine verdi bu suskunluğu… Ama Berrin hanım’ın gerçekte Adnan bey’i affedip etmediğini kimse bilemedi…O bir kadındı; “Kadınlar affeder ama asla unutmazlardı”
Adnan Menderes’in hayatını alatan bir belgesel vardı TRT’de… Ali Adnan…
İzledikçe insanın nefesini kesen bir belgesel olmuş…
Ama belgesel yine bir şeyi ortaya açıkardı…Hafızalarımızı zorladı… Adnan Menderes’in aşk hayatı ve eşi Berrin hanıma yaptığı haksızlık…
Adnan Menderes, kibarlığı ve zerafetiyle ünlü bir adammış ama ne yazık ki,bir çok sevgilisi ve ilişkisi olmuş anlatılanlara göre… Kendisinden beklenen zerafette hareket edememiş bu konuda… İsteklerinin kurbanı olmuş bir anlamda… Karısı onu sarıp sarmalamışken, onun gözü hep dışarılarda olmuş…
Berrin Hanımla ikisi aynı sülaleden, Evliyazadelerden geliyormuş… Bir aile içi evlilik olması mı zorladı Adnan bey’i bilinmez. Ama 3 çocuğuda laf olsun diye yapmış olamazlar öyle değil mi ? Berrin hanım, asaletitle sevi,lmeyecek bir kadın değilmiş aslında..
Mahkeme salonunda açık açık her şeyi kabul eden Menderes, Berrin hanım’ın yüzüne nasıl baktı acaba ? Berrin Hanım Menderes’i affedebildi mi ? Bize göre affedememiştir. İnsanın bu kadarını da affedebilmesi, büyüklüğün ötesinde bir şey doğrusu…
Bir kadın…
Göz göre göre aldatılmışsa, kolay kolay affedemez ki Aydın Menderes Ayhan Aydan ve ardından da bir yazar olan Suzan Hanım ile olan ilişkisini açık açık anlatmıştır. Mahkemede ve herkesin önünde anlatılan bu ilişkiler,radyoları başında mahkemeyi dinleyenleri bile üzerken,Berrin hanım’ın bunu mutlulukla dinleyeceğini düşünmek hata olur.
Peki Berrin Hanım, Adnan Menderes’le bu konuda hiç konuşmadı mı ?
Konuştuysa, o kibar haliyle bunu nasıl anlattı ?
Bizim merak ettiklerimiz bunlar.
Çünkü bir kadın affeder ama asla unutmaz !!!
Bize göre Berrin hanım da affeder gibi durdu ama asla unutmadı. Sadece hanım olduğu için olaylara saldırgan yaklaşmadı. Kaç kadın Berrin hanım’ın yaptığını yapar ki günümüzde. Cümle aleme rezil ol ve sükunetle bekle…
Adnan Menderes çok şanslı bir adammış …
Berrin hanım sığınılacak bir limanmış çünkü…
Fakat bu arada Berrin Hanım’ın Menderes’e yazdığı mektuplarından alıyoruz ki, hiç bir işini kendi başına yapmaya alışkı değil… Belki de sırf bu yüzden susuyor… Evine sığınıyor ve olanlara göz yumuyor…
Bu mektuplardan bazılarında ipucu olarak görebileceğiniz şeyler var…
‘Köşkü tahliye etmemiz lazım. Bana ne tavsiye edersin? Acaba bir apartman katı mı aratayım? Yoksa İzmir veya Aydın’a mı gideyim? Bir fikir verirsen çok sevineceğim.’
‘Artık ne kadar yalız kaldığımı tahmin edersin. Aydın’ımla beraber her an sana,sıhhatine dua ediyoruz. Telefonda olmadı. Çıkıp dışarıdan etmek bana zor geliyor,pek güç oluyor’
‘Cenab-ı Hak seni başımızdan eksik etmesin. Rabb’im sıhhat ve selametle seni bize bağışlasın. Kendimi kolsuz kanatsız kalmış kuşa benzetiyorum. Bütün hayatım boyunca sana sormadan bir şey yapmadım. Şimdi danışacak kimsem yok.’
‘Paralar bloke vaziyette bir şey satma imkanıda yok. Evde eşyamız yok. Fakat bir iki şeyimize, giyeceğim kürke kadar tesbit edildiğine göre, avukatlara vermemiz için herhalde bir şeyler düşüneceklerdir. Ben avukat ücreti için yazdığım dilekçeye cevap alamadım. Belki seninkine cevap verirler.’
‘Dünkü gazetelerde soruşturmada ifade verirken çekilmiş resimlerinden çok zayıfladığın anlaşılıyor. Ne hale geldiğimizi söylemek lüzumsuz. Ben hep seni ayrıldığımız günkü güler yüzünle tahayyül ediyordum. Ne olur kendine iyi bak. Daha fazla zayıflamamaya gayret et. Yemek ye. Çektiğimiz ıstırapların sonu gelmiştir inşaaalah. Adaletin tecellisini beklerken de her şeyin üstünde Allah’ın adaletine inanıyorum… istediğin ropdöşanbırın ( sabahlığı) dün aldım derhal postaladım.’
‘Her gün bir iskemle üzerinde oturduğunu, iki üç mahkeme olduğunu düşündükçe, Allah’a aklımı muhafaza et diye yalvarıyorum. Ne olur imkan olduğu kadar kendine iyi bak. Kantinden meyva filan aldırabiliyor musun acaba? Ne olur müsaade etseler de hiç olmazsa meyva yollayabilsek. Elma portakal gibi. Odada durur istedikçe yersin. Üç yüz lirayı telledim. Gönderdiğim yeni pijama işe yaradı mı? Daha sıcak tutacak pazen gibi bir pjama ister misin? Başka eksik neyin varsa söyle rica ederim. Pardösü paketimi almadın mı? Meraktayım. kendi elimle İstanbul’dan postaya vermiştim.’
‘Şefkatine muhtacım diyorsun… Şu birkaç kelimen beni ne kadar mesud etti. Ben de ne kadar muhtacım bilsen… Seninle kıyas edilemez tabii,fakat ben de bazen o kadar yalnız hissediyorum ki kendimi… Sana istediğin şefkat ve alakayı ne kadar fazlasıyla gösterdiğimden şüphe yoktur…’ ‘Birarada yaşamaya başladığımız günden beri iki aydan fazla senden uzak kalmamıştım. Yarabbi tam on ay bitiyor!.. İçimiz nasıl bir hasret ve iştiyakla dolu. Bayramda olsun ailelerin birbirlerini görmesine müsaade etselerdi… Çocuklarımızı sevindirselerdi… Ne kadar dua edecektik.’
İşte Berrin hanım’ın mektuplarından bazı parçalar bunlardı…
Aldatılılmış, her şeyi elinden alınmış, kendi başına kalmış bir kadın. O zamanın Türkiye’sinde çok fazla bir şey yapması beklenemez aslında…
Basında çıkan bazı haberler…
1950 yılındaki genel seçimlerde halkın yarısından fazlasının oyunu alan Demokrat Parti’nin başbakanı olarak iktidara gelen Adnan Menderes’in sadece siyasi hayatı değil, aşk hayatı da oldukça çalkantılıydı.
Tek adam
1950 yılından itibaren 10 yıl devam eden iktidarında, hayatına giren kadınlar için de “tek adam” olan Menderes, her zaman güçlü ve kariyer sahibi kadınlarla birlikte oldu.
Güce aşık bu güçlü kadınlar birbirlerini biliyorlar ancak bilmiyormuş gibi yapıyorlardı.
Asıl aşkı
Asıl aşkı Karısı Berin Menderes ise tüm olanları suskunluk ile izledi ve evini hiçbir zaman ihmal etmeyen, akşam geç gelse bile sabah kahvaltısını mutlaka çocuklarıyla birlikte evinde yapan Menderes ile evliliğini sonuna kadar sürdürdü.
Menderes’in tüm kamuoyu tarafından bilinen, karısından sonra gelen en büyük aşkı Opera Sanatçısı Ayhan Aydan oldu. 1950’lerin başında Menderes ile tanışan Aydan Ayhan dönemin en güzel kadınlarından ve en iyi seslerindendi.
Yaş farkı
Menderes’le arasındaki 25 yaş farkı ilk başlarda onu korkutsa da tanıştıkları ilk günden itibaren Menderes’e ilgi duymaya başlayan Aydan, Menderes’in de onunla yakinen ilgilenmesi sonucunda bu aşk adamına gönlünü kaptırdı.
Menderes ile tanıştıklarında 25 yaşında olan Aydan 6 senelik, Menderes 20 yıllık evliydi. Aydan’ın 1, Menderes’in 3 çocuğu vardı.
Yine kendi gibi ünlü biri olan Klasik Müzik Bestecisi Ferit Alnar’dan boşanan Ayhan Aydan, boşandıktan sonra Menderes’in karşı çıkmasına rağmen 2 kez hamile kaldı ancak sağlık sorunları nedeniyle her ikisini de düşürdü.
Kaybedilen çocuk
Sağlıklı bir hamilelik geçirdiği üçüncü çocuğunu Menderes’in siyasi yaşamını yıpratmamak için evde doğurmaya karar veren Ayhan Aydan, bu doğum sırasında bebeğini kaybetti ve bebeğinin öldürülmesine göz yumduğu iddiası ile yargılandı.
Menderes’in aşkları arasında Polonya asıllı “Türk Françoise Sagan” lakabı ile anılan Yazar Suzan Sözen de vardı.
“Sahibini arayan kadın”
Sözen, Menderes ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli eşi Ferit Avni Sözen’in Anadolu’ya tayinini engellemek için uğraşırken tanıştı. Menderes konu ile ilgili sıkıntıyı yakın bir tanıdığı vasıtasıyla öğrendi.
Sözen’e telefon açan Menderes bu telefon konuşması sırasında Sözen’in yazılarını da okumak istediğini söyledi.
Suzan Sözen, Menderes ile yaşadığı aşk sonrasında yaşadıklarını “Boş Çerçeve” ve “Sahibini Arayan Kadın” romanları vasıtası ile okuyucularına aktardı.
Gizli aşk
Menderes’in çok dillenmemiş ve tam anlamı ile açıklığa kavuşturulmamış gizli aşkı ise yine bir opera sanatçısı ile oldu. Bu ilişki Eski Milletvekili ve Yazar Yılmaz Karakoyunlu’ya göre kamuoyunun bilgisi dahilinde gerçekleşmeyen bir iki ilişkisinden biriydi.
Menderes, Ayhan hanıma ilgisini ortaya koyduğunda Ayhan hanım 25 yaşında. Evli bir kadın ve çocuğu var.
Menderes, babasından ister gibi, Ayhan hanımı kocasından istiyor. Menderes kadınların himayesinde büyümüş bir çocuk. Berin hanımla evlenmiş. Berin hanıma saygıdeğer bir kadınla kurulmuş bir evlilik içinde üç çocuk anasına gösterilecek itibarı gösteriyor. Bu noktada hiçbir tereddüdü yok. Fakat Ayhan hanımla birlikte aşkı tanıdıktan sonra hüviyeti değişiyor. Ne oluyor? Kadın evde çocukları himaye eden olmaktan çıkıyor, sadece kendisine ait bir varlığa dönüşüyor.
Atılgan Bayar (AKŞAM)
Ayhan Aydan sahiden kahraman mıydı dersiniz?
Ertuğrul Özkök, Adnan Menderes’in sevgilisi Ayhan Aydan’ı şöyle andı:
‘Ya kadınlık dersi?
Onu zaten Ayhan Aydan bize yarım asır önce hem de gönlümüze dövme yaparak vermişti.
Bu toplum onu, en ahlakçılarımız için bile saygıdeğer bir kadın olarak hayranlıkla izledi.
.
Mahkemede söylenen, ‘Adnan’dan çocuğum olsun istiyordum’ cümlesi trajik bir cümle olarak her fırsatta kullanıldı.
Ama işin aslı öyle miydi?
Adnan Menderes, o sıralarda Ayhan Aydan’dan çoktan ayrılmıştı.
Hatta, kim olduğu herkesin malumu, başka bir hanımla birlikteydi.
Ayhan Aydan’ı görmek bile istemiyordu. Hamile olduğunu söyleyen Ayhan Aydan’a çocuğu istemediğini söyledi.
Ayhan Aydan ise, inatla doğurmak istedi.
Kendisinden ayrılmak isteyen evli bir adamın istemediği çocuğunu doğurmak isteyen bir kadından bahsediyoruz.
Bu arada, Adnan Menderes’in ailesinin çektiği acılar, eşinin ve çocuklarının yaşadıkları hiç hesaba katılmadı.
Ertuğrul Özkök de kahraman olarak Aydan Aydan’dan bahsediyor; Berrin Menderes’i hatırlamıyor bile.
Dönem hakkındaki filmlerde, romanlarda da öyle oldu.
Oysa, bana kalırsa gerçek kahraman eşinin ardında sükunetle ve metanetle duran Berrin Menderes’ti…
Ayhan Aydan’ın bir kahraman ikonu olarak bugün bile sunulmasının, örneğin oğlu Aydın Menderes’i ve torunu Doktor
Adnan Menderes’i incittiğini düşünüyorum.
Böyle dönemlerin gerçek kahramanları, bana kalırsa, Ertuğrul Özkök’ün sunduğu gibi Ayhan Aydan’lar değil…
Berin Menderes’ler, Olcay Baykal’lar…
Soruyu şöyle soralım:
Böyle katastorfik anlarda…
Evli bir adamın çocuğunu metazori doğrumaya çalışan bir kadın mı kahramandır?
Yoksa…
‘Bunların üstesinden beraber geleceğiz. Arkandayım, alacağın her kararda da arkanda durmaya devam edeceğim’
diyebilen Olcay Baykal mı kahramandır?
Ayhan Aydan’lardan kahraman çıkartan bir ahlaka rağmen…
Benim kahramanlarım Olcay Baykal’lar olacak… Sonra, yaşananların hesabını nasıl soracak olursa olsunlar…
Bunlar konunun bireysel yanları…
Kamusal yanında ise, üzerinde düşünülmesi gereken şu soru var:
27 Mayıs döneminden niçin kahraman olarak bir tek Ayhan Aydan çıkartılıyor karşımıza?
l
2009Bir dönemin utanç belgeleri ve Adnan Menderes
Can Dündar’ın 2006 tarihli Milliyet Gazetesinde çıkan yazısı:
Sevgililer Günü için Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkını ve onların ölü olarak doğan bebekleriyle ilgili davayı kaleme alırken Yassıada dosyalarına girdim. “Bebek Davası”nın tutanaklarını okudum. Okuduklarıma inanamadım.
Adnan Menderes ve Ayhan Aydan
Bu ülkenin tarihinde böyle bir dönem, böyle bir dava, böyle bir duruşma olmasının utancını yaşadım.
İğrendim, güldüm, kızdım, acıdım. Bazı bilgileri yazı dizisinde kullanmakla birlikte, özellikle gençlere, Türkiye’nin nerelerden geçip geldiğini göstermek açısından bu tutanaklardan bazı bölümleri burada aktarmaya karar verdim. Mümkün olsa da tüm Yassıada tutanakları yeniden basılsa, bir dönem tamamen aydınlansa. Okuyacaklarınız için şimdiden özür diliyorum. Okurken hissedeceğiniz öfkeyi ister Menderes’e yöneltin ister askerlere, sonuçta yaşananlar hepimizin ortak tarihinde bir kara lekedir.
MENDERES KÜRSÜDE
“Kesmezsen kestirmesini bilirim”
DAVA KONUSU:
“Yeni doğmuş gayri meşru çocuğu öldürmek ve bu suça azmettirmek.”
Birinci oturum: 31.10.1960
BAŞKAN (SALİM BAŞOL): Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerine alındılar. Müdafiler hazır. Yassıada’da duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı.
(Menderes’e): “Siz Ayhan Aydan’la münasebet tesis etmişsiniz. Bundan meşru olmayan bir çocuk dünyaya gelmiş. Sanık (Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi) Fahri Atabey’i azmettirmek suretiyle çocuğu öldürmüşsünüz.
MENDERES: Muhterem Reis Beyefendi, benim böyle bir suçla uzaktan yakından alakam mevcut değildir.
BAŞKAN: Ayhan Aydan sizinle olan münasebetini gizlememiş, hatta sezildiğine göre de biraz da yaymış. Herhalde zamanın Başvekili ile münasebet tesis etmekten iftihar duymuş olacak. Onun için apartman komşularına, arkadaşlarına vesaireye karşı bu münasebeti gizlemek değil, yaymak temayülü göstermiş. Fahri Atabey, sizin Ayhan’ın gebeliği, doğumun yaklaştığı hakkında telefon ettiğinizi söylüyor.
MENDERES: Katiyen hatırlamıyorum. Benim Fahri Atabey’e telefon edip “Bir şeyler yap” demem varit değildir.
BAŞKAN: Bunları bırakın, zorlamayın kendinizi.
MENDERES: Efendim?
BAŞKAN: Eğer ben “Kesin” deyince kesmezseniz kestirmesini bilirim. Siz tahrik etmese idiniz böyle gece vakti büyük bir hastanenin Başhekimi taa İstanbul’dan kalkıp yanına bir hemşire alıp devlet arabasına binerek bu zahmeti yapar mı idi? Sonra bir başka sual: Gerçi resmi arabaları bu makama oturanlar diledikleri gibi kullanabilirmiş, ama hiçbir zaman meşru olmayan bir münasebet tesis ettiği kadının kapısı önünde bekleyecek kadar olmamak gerekir. 2 numaralı araba orada imiş, çocuğun cenazesini 2 numaralı araba ile götürmüşler.
MENDERES: Çocuğun doğumu ve ölümü telaşı sırasında şoförden istimdat istemiş olabilirler.
BAŞKAN: Şu halde sizin haberiniz olmadan da 2 numaralı otomobil Ayhan Aydan’ın emrine amade gibi bir şey hasıl oluyor?
MENDERES: Öyle bir hengamede istimdat istemiş olabilirler. O da gitmiş olabilir.
BAŞKAN: Şimdi evli misiniz?
MENDERES: Kat’iyyen.
BAŞKAN: Evlisiniz, üç çocuğunuz var.
MENDERES: Evet evliyim, üç çocuğum var.
BAŞKAN: Bundan evvel Ayhan Aydan’ın çocuk aldırttığını diğer sanık Fahri Atabey kabul ediyor.
MENDERES: Çocuğu öldürmek değil, kanamalar dolayısıyla, rahim rahatsızlığı çekerdi sık sık, doktora giderdi. Düşürmüş olabilir.
BAŞKAN: Sonra Ayhan Aydan’dan sormadınız mı?
MENDERES: Ondan sonra Ayhan Aydan’ın yüzünü hiç görmedim.
BAŞKAN: Münasebetinizi niye kestiniz?
MENDERES: Bir başka münasebet tesis ettiğimi Ayhan onurlu bir insan olarak sezdi. Bendeniz de aynı hislerle kendisinin hislerini tahriş etmek istemedim.
BAŞKAN: O yeni münasebet kiminle?
MENDERES: Onu bırakalım Reis Bey (gülüşmeler).
Ayhan Aydan mahkeme ifadelerinde Menderes’i savunuyor.
MENDERES AÇIKLIYOR
“Kasadaki çıplak kadın resimlerini Koraltan getirdi”
İkinci oturum: 31.10.1960
BAŞSAVCI: İnkılabı müteakip Başvekalet’te bulunan kasalar birer birer açıldı. Bir kasanın üzerinde “Tarihi vesikaları muhtevidir” yaftası yapıştırılmış olduğu için açılması hususunda tereddüt vardı. Kasa açıldı, içinden bir zarf çıktı. Acaba içinde ne vardı: Yumuşacık bir zarfta ne olabilirdi? Belki bu Atatürk’e ait bir hatıra mı idi? Heyecanla zarf elden ele dolaştırıldı. Nihayet açıldı. İçinden çıkan, maalesef bütün heyet azalarının tüylerini diken diken etti. Şimdi zarfı açıyorum. (Hakimler heyetine göstererek) Bu, bir kadın külotudur. Ala küçük olduğuna bakılırsa pek genç yaşta bir kadına ait olacak. Bu fotoğraflar kim bilir hangi kadın tarafından bırakılmıştır. Ya bu küçük kutunun içindeki çıplak kadın resimlerine ne diyelim? Herhalde Menderes’in kadınsız kaldığı günlerde teyemmümüne yardım edecektir. Şimdi Menderes’in Meclis’te bulunmayışının asıl sebebi öğrenilmiş oldu.
BAŞKAN: Şu eşyayı alın da bana verin.
(Bu aşamada Menderes’in avukatı Burhan Apaydın devreye giriyor ve müvekkiline bu konunun sorulmasını engelliyor. Mahkeme konunun davayla alakasız olduğuna hükmedip sanığa sorulmaması kararı veriyor.)
BAŞKAN: Alın götürün bunları. Başka davada lazım olur. (Gülüşmeler)
(Konu, 6. Oturum’da, esas hakkındaki mütalaasını okuyan Başsavcı Yardımcısı tarafından yeniden gündeme getiriliyor.)
SAVCI: Devletin gizli evraklarının saklandığı bir kasaya “Tarihi hatıralar” yaftası yapıştırılıp içinde her biri bir günahın delili sayılabilecek mahiyette kadın çamaşırları, müstehcen resimler saklanmasının hangi ruhi sapıklığın eseri bulunduğunu belirtmekten haya duymaktayız. Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir vatandaşa kimsenin çatmaya hakkı yoktur. Ancak, bir saat önce metresinin yatağından kalkan ve şakakları viski terleyen sarhoş bir adam karşımıza geçip de “Bu mübarek günde oruçlu ağzımla sizi mi kandıracağım” gibi laflar etmeye kalkışırsa artık bu sahtekarlığın yüzüne vurulması farz oldu demektir. Şehvetini tatmin sırasında bir komiseri kapı beklemeye zorlayan ve onu bu derece haysiyetsiz bir işte vazifeli sayan Menderes’in, Türk zabıtasını müstebit amaline sevketmesi işten bile olmamıştı.
MENDERES: Soruşturma esnasında kendileri ile müşerref olduğum, şeref duyduğum, çok nazik ve kabiliyetli bir zat olarak kısa bir zamanda tanıdığım, şimdi yüksek iddia makamını işgal eden muhterem şahsiyetin niye böyle bir azm ile mütehalli olduğunu çözmeye imkan yoktur. Soruşturmada kendisiyle karşı karşıya oturduğum zaman sigara içtik, yanında arkadaşları da vardı. Dedim ki, “Kasada birçok resimler var, baktınız mı?” “Evet” dediler. “Küçücük resimler”, onun hikayesini anlatayım. Bir gün Refik Koraltan elinde küçük bir oyuncakla geldi, gösterdi ve baktık. Bıraktı gitti. Atamadım, satamadım, oraya koydum. Bunlar müstehcen resim değildi, küçük aletlerle gösterilen artistik resimlerdi. Bütün evlerde tablo diye kullanılabilir.
İkincisi sanmıyorum ki kendileri “Hayır” desinler, şerefli bir hakimdirler. Bana “Aman onu bulduğumuz ne iyi oldu, bütün bu evrak içinde bunaldığımız zamanlarda onlarla meşgul olarak vakit geçiriyor, eğleniyoruz” dediler.
BAŞKAN: Bu küçük resimleri Refik Koraltan sonradan istemedi mi? O büyütücü aleti sizden tekrar istemedi mi?
MENDERES: Gayet ehemmiyetsiz şeylerdi.
BAŞKAN: Görülmüş şey değil, herkeste bulunmaz.
MENDERES: Bıraktı gitti beyefendi. Bir suç değil. Benim bu resimlerle, bilmem nelerle filan alakam yoktur. Ama bendeniz çok muhterem şahsiyeti haiz beyefendinin bundan latif, zarif, kibar, nazik olarak “Aman ne iyi oldu, hepimiz yoruldukça ona bakarak vakit geçirdik” demesine mukabil şimdi “Müstehcen” demelerine üzülüyorum. (Savcıya hitaben) Beyefendi resimler müstehcen mi idi?
ÖRTÜLÜ ÖDENEK DAVASI
Sevgilisinin boşandığı kocasına para yardımı
Yassıada tutanakları arasında Aydan-Menderes ilişkisi açısından en şaşırtıcı ayrıntı “Örtülü Ödenek Davası” dosyasından çıkıyor.
Çünkü Menderes’in örtülü ödenekten yaptığı ödemeler arasında Ayhan Aydan’ın boşandığı eşi Ferit Alnar’a uzunca bir süre boyunca belirli aralıklarla ciddi yekün tutan ödemeler yapıldığı anlaşılıyor.
Ödemeler 1951′de 3 bin lira ile başlıyor.
1952′de yine 3 bin lira veriliyor.
1953′te 707 dolar karşılığı 2 bin lira.
Aynı yıl “Almanya’ya döviz” için 2 bin lira daha.
1954′te 6 bin 500 lira.
Sonra Ferit Alnar’ın babası Ragıp’a bin lira.
1955′te 500 lira.
1959′da 2 bin 163 lira.
Zina için fetva
27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan’ı Yassıada’ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı.
O zaman Ayhan Aydan akla geldi.
Askerler önce Menderes’i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için “zina” davası açmayı düşündüler.
İstanbul Müftüsü’nden bu konuda fetva istediler.
Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, “Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir” (“taşlanarak öldürülmektir”) fetvasını verdi.
Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes’in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan’ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.
Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes’in azmettirmesiyle Dr. Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.
Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.
Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur “Bebek Davası” açıldı.
Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.
Ön soruşturmada Menderes, -basının tabiriyle- “Ayhan Aydan’la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti.”
Sonra ne oldu?
Menderes asılınca Ayhan Aydan perişan oldu. Şimdi hem yalnız hem parasızdı.
Başbakan’ın aldığı Kalender’deki evde oturmak kısmet olmamıştı. Gelirlerine el konmuş, hesabı dondurulmuştu.
Adnan Menderes’in hediye ettiği, üzeri “A” ve “M” harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme’deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.
Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif eden gazeteleri de geri çevirmişti. 1962′de Kiss Me Kate operasıyla sahneye döndü. Ama astım, yakasını bırakmıyordu.
Menderes’in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu.
Oysa daha büyüğü vardı:
1963′te 15 yaşındaki oğlu Aydan’ı Londra’da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti.
Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.
Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar’da vefat edince 1970′lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara’dan taşındı