Göstermeye bağlı metinler kurgulanmış veya yaşanmış olayların sahnelenerek oynanması yani tiyatro haline getirilmesi anlamına gelmektedir.
Göstermeye Bağlı Metinler Nedir?
Milattan önceki tarihlerde Yunanlıların dini törenleri ile başlayan kültür tiyatroya dönüşmüştür. Bu yapı içerisinde eser, konu, seyirci ve oyuncu yer almaktadır. Ayrıca eserin sahnelenmesi sırasında kullanılan dil ve ifade şekli önemli olmaktadır. Yaratılan bir eserin görüntülü hale getirilmesi sanatı olarak düşünülmelidir. Eserin dillendirilmesi ile birlikte konuşma ön plana çıkmaktadır. Göstermeye bağlı metinlerde okunma ağırlıklı değil oynanma ağırlıklı bir yazım vardır.
Göstermeye bağlı metinler Yunan kültüründen hayatı geçirilmiş olsa bile İlk modern tiyatro topluluğu İtalya’da kurulmuştur. 17. YY’da kurulan Farnese tiyatrosu modern tiyatronun öncüsü olmaktadır. Türk tiyatrosunda ise Anadolu Selçuklu Döneminde başlamıştır. Geleneksel ve modern Türk tiyatrosu olarak iki ayrı grupta ele alınmaktadır.
Göstermeye Bağlı Metinler Kaça Ayrılır?
Göstermeye bağlı metinler geleneksel metinler ve modern metinler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Bu tiyatro yapıları kendi içlerinde de ikiye ayrılmaktadır. Geleneksel tiyatro Türk yapısını, örf ve adetlerini yansıtmaktadır. Meddahlık, orta oyunu, karagöz- Hacivat, köy seyir oyunları olarak ayrılmaktadır. Her biri farklı bir yapısı ve anlatım şekli olan eserlerdir.
Göstermeye Bağlı Metinlerin Özellikleri Nelerdir?
Geleneksel ve modern tiyatro kendi içinde sınıflara ayrılmaktadır. Bunların her birinin kendi içinde incelenmesi gerekir.
Geleneksel göstermeye bağlı metinlerin özellikleri şu şekildedir;
Karagöz- Hacivat: Günümüzde etkisini kaybetmiş ama varlığı hiç unutulmamış bir tiyatro türüdür. Sahne olarak beyaz bir perde kurulmakta ve ışık ile sahne tamamlanmaktadır. Perdede yansıyan şekillerin oynatılması ve seslendirme yapılması ile hayata geçirilmektedir. Karagöz iyi niyetli, komik ve cahil birini tasvir ederken Hacivat okumuş, bilgili insan tipini ortaya koymaktadır. Bu iki kahraman ve diğer kahramanların diyalogları üzerine kurulmaktadır. Oyunlar dört bölümden meydan gelmektedir. Giriş, söyleşme, fasıl ve bitiş olmak üzere kurgulanır.
Meddahlık: Göstermeye bağlı metinler diğer bir örnek meddahlık sanatı denmektedir. Bu sanatı icra eden kişi ise meddah olmaktadır. Tüm oyunu bir kişi hikaye üzerinden sürdürmektedir. Jest, mimik ve taklitlerin yoğun olduğu bir oyun türüdür.
Orta Oyunu: Bu oyun karagöz ve meddah oyunlarından etkilenerek ortay çıkmış bir tiyatro yapısıdır. Oyunda herhangi bir yazılı metin üzerinde ilerlememektedir. Oyun içinde dört ayrı bölümü bulunmaktadır. Giriş, tekerleme, fasıl ve bitiş olarak tanımlanmaktadır.
Köy Seyir Oyunları: Göstermeye bağlı metinler arasında yer alan bir diğer tiyatro eseri köy seyir oyunlarıdır. Bu oyunlar kutlama töreni olarak bilinmektedir. Düğünlerde veya yılın bazı günlerinde oynanmaktadır. Oyuncular halktan oluşur ve herhangi bir metin hazırlanmaz.
Modern Türk tiyatrosu Tanzimat dönemi ile başlamaktadır. Tiyatro kendi içinde üç konuya ayrılmaktadır. Trajedi, komedi, dram olarak ayrılır.
Modern göstermeye bağlı metinlerin özellikleri şu şekildedir;
Trajedi: Konusunu tarihten alan, açık bir dil ile yazılan eserlerdir. Trajedi oyunundaki kahramanlar soylu kişiler arasından seçilir. Öldürme, yaralama gibi durumlar sahnelenmez.
Komedi: Konuların veya insanların komik yanlarının sergilendiği oyunlar olmaktadır. İnsanların gülerken düşünmesi amaçlanmaktadır. Konuşma dili ile canlandırılmaktadır.
Dram: Trajedi içinde yer alan konuların güldürü ile harmanlandığı oyunlardır. Tarihten veya sıradan olaylardan etkilenir.
Modern ve geleneksel göstermeye başlı metinlerin arasında bazı farklar bulunmaktadır. Modern tiyatroda önceden hazırlanmış ve prova edilmiş bir metin vardır. Geleneksel tiyatro ise doğaçlama olarak sahnelenmektedir.
Göstermeye Bağlı Edebi Metinler (Tiyatro)
Göstermeye Bağlı Edebi Metinler (Tiyatro) – Türk Tiyatrosu
Göstermeye bağlı edebî eserler tiyatrolardır.
Olmuş ya da olması düşünülmüş birtakım olayların sahne üzerinde, gerçeğe uygun bir şekilde oyuncular tarafından gösterilmesine tiyatro denir.
Tiyatro türü, Yunanlıların MÖ 6. yüzyıldaki dinsel törenlerinden (Bereket tanrısı Dionysos adına düzenlenen şenliklerden) doğmuştur.
Tiyatronun ögeleri:
Tiyatronun ;
gibi öğeleri vardır.
Tiyatro eserlerinde oyunun temeli konuşmaya (diyaloğa) dayanır. Bu bakımdan tiyatroda konuşma üslubu ağır basmaktadır.
Tiyatro eserinin diğer temel özelliği okunmak için değil, oynanmak için yazılmış olmasıdır.
Türk Tiyatrosunu iki grupta ele alabiliriz:
1. Geleneksel Türk Tiyatrosu
2. Modern Türk Tiyatrosu
1. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ, ÖZELLİKLERİ
Çağlar boyunca sürüp geldiği ve doğrudan doğruya Türk kültürünün ürünü olduğu için geleneksel Türk tiyatrosu adı verilen tiyatro türleri şunlardır:
KARAGÖZ
Bir beyaz perdenin arkasına konulan bir ışıkla ve bu ışığın önünden geçirilerek perdeye yansıtılan şekillerle oynanan bir perde oyunudur.
Oyunun kahramanlarından Karagöz; saf ve temiz ruhlu, olayların gülünç taraflarını büyük ustalıkla yakalayan, zeki, okumamış fakat irfan sahibi insan tipini temsil etmektedir.
Hacivat ise medrese tahsili görmüş, görgülü, yabancı kelimelere sıkça yer veren bir tiptir.
Karagöz oyunu, seyircileri güldürmeyi fakat güldürürken düşündürmeyi amaçlar.
Karagöz gölge oyunu 4 bölümden oluşur:
1. Giriş (Mukaddime): Hacivat’ın müzik eşliğinde perdeye geldiği kısımdır. Bu bölüm, Hacivat ile Karagöz’ün kavga etmesine kadar sürer.
2. Muhavere (Söyleşme): Oyunun ana tipleri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçer. Bu bölüm yanlış anlaşılmalarla gelişir. Olmayacak bir olay gerçekmiş gibi anlatılır, sonra bunun bir rüya olduğu anlaşılır.
3. Fasıl: Asıl oyunun bulunduğu bölümdür. Bu bölüme Zenne, Tuzsuz Delibekir, Efe gibi tipler de katılırlar.
4. Bitiş: Oyundan çıkartılacak dersin söylenip, kusurlar için özür dilendiği bölümdür.
ORTA OYUNU
Dört bir yanı seyircilerle çevrilmiş bir meydanda, herhangi bir yazılı metne bağlı kalmadan oynanan oyundur. XIX yüzyılda Karagöz ve meddah oyunlarının gelişmesiyle ortaya çıkmıştır.
Oyunun kahramanlarından Pişekar, Karagöz oyunundaki Hacivat’ın; Kavuklu da Karagöz’ün karşılığıdır.
Orta oyunu dört bölümden oluşur:
1. Giriş: Pişekârın müzik eşliğinde oyunu takdim ettiği bölümdür.
2. Tekerleme: Pişekârla Kavuklu arasında geçen ve Kavuklu’nun gerçekleşmesi mümkün olmayan hayalî bir olayı ( genellikle rüyayı) olmuş gibi anlattığı kısa konuşmadır.
3. Fasıl: Asıl oyunun ortaya konulduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu’nun yanısıra zenne, Kayserili, Külhanbeyi, Cüce ve Kambur, Laz, Arnavut, Çelebi, Rumelili gibi oyunun diğer kahramanları da yer alır.
4. Bitiş: Pişekâr ile Kavuklu, kendi aralarında kısa bir konuşma yaptıktan sonra “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola” diyerek bir sonraki oyunun adını ve yerini belirtirler ve oyun sona erer.
Karagöz oyunundan tek farkı, Karagöz oyununun perdeye yansıtılan gölgeler tarafından, orta oyununun ise canlı kişiler tarafından sergilenmesidir.
Gerek Karagöz oyunu, gerekse ortaoyununda konu ve olayın ana hatları bellidir. Fakat yazılı bir metin olmadığı için oyuncular kendi yetenekleri doğrultusunda doğaçlama olarak oyunu sergilerler.
MEDDAH
Bir tek kişinin bir olayı veya hikâyeyi seyirci önünde hareket ve taklitlerle canlandırması sanatına meddahlık denir. Bu sanatı sergileyene de meddah denir.
Meddahlık hareketten çok ses taklidi, jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. Meddah her türlü insan sesini, ağlama, gülme gibi her türlü duyguyu, hareketi, doğayla ilgili türlü durumları başarıyla taklit eder.
Aksesuar olarak kullandığı mendil ve sopasıyla bir iskemleye oturarak söze, nükteye ve taklide dayanan hünerini sergiler.
KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
Köy seyirlik oyunları; yılın belli günlerinde, düğünlerde, bayramlarda, kutlama törenlerinde oynanan köy oyunlarıdır.
Bu oyunlarda da ana öge taklittir ve yazılı bir metin bulunmaz. Oyuncular da halktan insanlardır. Oyun belli bir olay seçilerek hiç hazırlık yapılmadan sergilenir. Amaç birlikte eğlenerek hoş vakit geçirmektir.
Köy oyunlarının Karagöz ve orta oyunundan farklı yönü, oynadıkları yörelerin özelliklerini taşımalarıdır. Yöre insanının yaşayış biçimi, gelenekleri, mizah anlayışı oyunlara büyük ölçüde yansır.
2. MODERN TÜRK TİYATROSU
Türk edebiyatında ilk tiyatro eseri örneği Tanzimat Döneminde Batı etkisiyle verilmiştir. İlk tiyatro eseri, Şinasi‘nin “Şair Evlenmesi” adlı oyunudur.
Modern tiyatro eserleri konularına göre üçe ayrılır:
1. TRAJEDİ
İlk tiyatro türünün adıdır. Klasik dönem trajedisinin özellikleri şunlardır:
2. KOMEDİ
İnsanların ve olayların gülünç yanlarını göstermek için yazılan tiyatro türüdür. Klasik komedyanın özellikleri şunlardır:
3. DRAM
Dramlarda, trajedilerde işlenen acıklı olaylarla komedi oyunlarında işlenen güldürü unsurları bir arada işlenir.
Bu türün özellikleri şunlardır:
Başlıca dram çeşitleri şunlardır:
Modern tiyatro ile geleneksel Türk tiyatrosu arasındaki farklılıklar:
1. Modern tiyatro, bir metne dayanılarak hazırlanır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise metin yoktur, tespit edilmiş bir olay vardır ve bu olay metinsiz ve hazırlıksız olarak sahnede canlandırılır.
2. Modern tiyatroda, sergilenmeden önce defalarca prova yapılır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise prova yapmadan sahnelenme söz konusudur.
Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler: Anlatmaya Bağlı Metinler ve Göstermeye Bağlı Edebi Metinler
OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLERİ TANIMA
Bir olaya dayalı olarak meydana gelen edebî metinleri iki gruba ayırmak mümkündür:
1) Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler
2) Göstermeye Bağlı Edebî Metinler
Ayrıca bakınız ⇒ Metinlerin Sınıflandırılması
1) Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler
Bu metinler, bir olay veya durum çevresinde yer, zaman, kişi belirtilerek ve bir plan dahilinde olayların okuyucunun veya dinleyicinin zihninde canlandırılacak şekilde ifade edilmesiyle oluşur.
Anlatmaya bağlı edebî metin türleri şunlardır:
2) Göstermeye Bağlı Edebî Metinler
Göstermeye bağlı edebî metinler, bir olayı seyircinin önünde canlandırmak için oluşturulan metinlerdir.
Göstermeye bağlı edebî metinleri kendi içerisinde iki gruba ayırmak mümkündür:
1. Geleneksel Tiyatro türleri şunlardır:
2. Modern Tiyatro
Modern tiyatro türleri şunlardır:
Edebiyat alanı içerisinde yer alan metinler kesin çizgilerle olmamakla beraber sanat eserleri ve düşünce eserleri olmak üzere ikiye ayrılır. Sanat eserleri, sanatçıların duygu, düşünce ve hayal dünyasından beslenen, imge ve izlenimlerle zenginleşen eserlerdir. Şiir, masal, hikâye, roman, tiyatro, sinema vb. bu grupta yer alan eserlerdir. Herhangi bir konuda bilgi vermek, okuyucuyu aydınlatmak amacıyla yazılan makale, fıkra, deneme, eleştiri, söyleşi gibi eserlere düşünce eserleri denir. Öte yandan anı, günlük, mektup gibi türlerde sanatçının anlatımındaki üslubuna göre sanat eseri ya da düşünce eseri sayılabilir.
Bunlardan sanat eserleri bir olay çevresinde gelişirse kendi arasında anlatmaya bağlı sanat eseri ve göstermeye bağlı sanat eseri olmak üzere ikiye ayrılır.
Masal, destan, hikâye, roman, halk hikâyeleri anlatmaya; komedi, trajedi, dram Karagöz, meddah, orta oyunu gibi türler de göstermeye bağlı sanat eserlerini oluşturur.
Anlatmaya bağlı eserler ile göstermeye bağlı eserlerin benzerlikleri ve farklılıkları:
Benzerlikleri:
Farklılıkları:
ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLERİ İNCELEME YÖNTEMLERİ
Anlatmaya bağlı edebî metinler;
açısından incelenerek değerlendirilir.
A. METİN VE ZİHNİYET
Ayrıca bakınız ⇒ Metin ve Zihniyet
Edebî metinler; hangi dönemde, nasıl bir ortamda yazılmışlarsa o dönemin ve ortamın etkilerini, dönemin zihniyetini yansıtırlar.
Zihniyet; bir döneme ait sosyal, siyasî, sivil, askerî, dinî, ekonomik, sanatsal ve kültürel hayatın duygu, anlayış ve zevk bütünüdür.
Her metin, yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtır.
Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır. Bu özellikler metinle bütünleşir. Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir.
Oğuz Kağan Destanı‘ndan alınan ve Oğuz Han’ın kırk günlükken tasvirini (portresini) yapan şu metne bir göz atalım:
Görüldüğü gibi Oğuz Han’ın ayağı öküz ayağına, bileği kurt bileğine, omuzu samurun omzuna, göğsü ayı göğsüne benzetiliyor. Bu destanın oluştuğu dönemde Türkler göçebe medeniyeti yaşıyorlardı ve avcılıkla geçiniyorlardı. Tabiatla iç içe olan toplumların benzetmeleri de tabiattaki güçlü varlıklarla ilgili olacaktır elbet. Bu bakımdan eserin yazıldığı dönem göz önünde bulundurulursa bu benzetmelerin tabiî olduğu görülür.
Yine Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Han, kağan olduğu zaman şu nutku söyler:
Yukarıdaki nutuktan hareketle o dönem Türklerinin büyük ve zengin bir devlet hâlinde dünyaya egemen olma idealini tespit edebiliriz.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metnin yazıldığı donemdeki hakim zihniyet. Metnin yazıldığı donemin sosyal, ekonomik, siyasi yapısı, dini inanışları, eğitim sistemleri, sanat anlayışı ve zevki kısacası bütün kültürel değerleri,sanatçının dönemin kültür ve sanat hayatıyla ilişkisi tespit edilir.
Edebi eserlerdeki zihniyet dönemlere göre değişmektedir. İslam öncesi metinlerde hakim zihniyet olağanüstü fiziki güçlerle donatılmıştır. Destanlar kavimlerin ilk dönemlerine özgü zevk ve anlayışı dile getirir. Bu durum İslamiyet’ten sonraki eserlerde yerini dini inanışlara ve kahramanlıklara bırakır. Yani İslami hayat tarzı ve din için mücadele dönemi başlar.
Türk edebiyatı, Tanzimat sonrası yeni bir medeniyet dairesinin içine girer. Doğuya has yaşama tarzından ve edebiyat anlayışından birdenbire Batılı yaşama tarzına ve edebiyat anlayışına geçilir. Böylece Batı dünyasında gelişen edebi akımların etkisi altına girilir. Tanzimat doneminde etkin bir şekilde kendini hissettiren romantizm, Servet-i Fünun doneminde yerini realizm ve natüralizm akımlarına bırakmıştır.
Bu arada edebiyatımızda başlayan Doğu-Batı çatışması, hem yaşama tarzında hem de edebi eserin bünyesinde kendini kuvvetle hissettirir. Bu çatışma 1940’lı yıllara kadar en çok işlenen temalardandır.
20.yüzyılın başından itibaren Türk dünyasında görülmeye başlayan milliyetçilik hareketleri, sosyal, bilimsel ve kültürel hayatta yankı bulmuş; edebiyat eserlerinde duru ve sade bir Türkçenin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Bu doğrultuda edebiyatımız İstanbul’un sınırları dışına çıkmış, Anadolu’yu konu alan eserler kaleme alınmaya başlamıştır.
B. YAPI (OLAY ÖRGÜSÜ, KİŞİLER, MEKAN, ZAMAN)
* Metnin yapısını oluşturan unsurlar şunlardır:
1- OLAY:
Öykü kişilerinin başından geçenlere olay denir. Öyküde tek bir olay ele alınır. Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir. Olay öykülerinde, olay on planda olmasına karşın, durum öykülerinde olay ya ikinci plandadır ya da yok denecek kadar azdır.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olay örgüsü çıkarılır ve olay örgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi tespit edilir.
Olay örgüsü: Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar.Metindeki olay sadece somut gerçeklik değildir.hayal,tasarı,izlenim ve benzeri hususlarda olay orgüsü çerçevesinde değerlendirilir.Olay orgüsü çıkarılırken bu hususlar dikkate alınmalıdır.
Olay örgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olay orgüsünün her zaman aynen yaşanması mümkün değildir. Olay okuyucuda ya da dinleyicide estetik kaygı uyandırmak amacıyla düzenlenir. Oysa günlük hayatta yaşanan olayların anlatılmasında estetik değil gerçeklik dile getirilmektedir.
2- KİŞİLER:
Öyküde anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir. Öyküde kişi sayısı azdır. Sadece bir veya birkaç kişi vardır ve onun başından geçenler anlatılır.
Öyküde olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere öykünün kahramanları denir.
Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter denir. Benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan kişilere tip denir. Bu bakımdan her birey bir karakterdir fakat tip değildir. Tipler belirli bir zümreyi belirgin özellikleriyle temsil eden kişilerdir.Yani kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb. özellikleri taşıyan kişiler birer tiptir. Bazı metinlerde insan olan kahramanın yerini bir hayvan veya cansız bir varlık da alabilir.
Olaylardaki rolüne gore kişiler iki gruba ayrılır:
Birinci dereceden kişiler: Olayların akışında birinci derecede rol oynayan kişilerdir.
İkinci dereceden kişiler: Olayların akışında çok az veya dolaylı olarak etkisi olan kişilerdir.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken kişiler birinci ve ikinci kişiler belirlenir. Bu kişilerin fiziki ve ruhi portreleri ortaya konur, karakter ve tip olanlar tespit edilir. Bu kişilerin olay içerisindeki görevleri tespit edilir.
3- MEKAN:
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde ele alınan olay belli bir yerde (mekanda) geçer. Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır. Ancak betimleme yaparken gereksiz ayrıntılara girmemek gerekir.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayın geçtiği mekanlar özellikleriyle birlikte tanıtılır.
4- ZAMAN:
Öyküde ele alınan olayın başladığı ve bittiği bir zaman dilimi mutlaka vardır. Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir. Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Bazı oykülerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde iki türlü zaman vardır.Birincisi olayların yaşandığı,kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır. Buna gerçek zaman denir. İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunan ana kadar geçen zamandır. Buna kozmik zaman adı verilir.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayları başladığı ve bittiği zaman belirtilir. Metindeki zaman ifadeleri tespit edilir. Bu zamanların gerçek zaman mı yoksa kozmik zaman mı olduğu belirtilir.
C. TEMA
Bir metinde yazarı yazmaya iten sebep metnin temasıdır.
Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metne şu soru yöneltilir: “Yazarı bu yazıyı yazmaya iten sebep nedir?” Bu sorunun cevabı metnin temasını verecektir. Metnin teması bulunduktan sonra temayı besleyen düşünceler, temanın sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi tespit edilir. Son olarak temanın yorumlanması ve güncelleştirilmesi gerçekleştirilir; yani bugünkü yaşamdaki konumu belirlenir.
Ayrıca bakınız ⇒ Tema nedir? Konu nedir?
D. DİL VE ANLATIM
Anlatmaya bağlı edebi metinler dil ve anlatım yönünden incelenirken;
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde, yazar anlatma gorevin bir anlatıcıya yükler. Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığıyla oğrenir. Bu anlatıcı kurmaca bir kişidir, gorevi kendi gibi kurmaca olan olay orgüsünü ve olay örgüsünde yer alan diğer ögeleri anlatmaktır.
Yazar karakterlerden birini teşkil ediyorsa veya kendini hikaye kahramanlarından biri yerinde farz ediyorsa, olay birinci kişi(şahıs) ağzından anlatılır. O zaman metin boyunca “geldim, görmüştüm, üzgündüm” gibi ifadeler kullanılır.
Olay, olaya şahit olan biri veya hikayenin önemsiz bir karamanı, bir gözlemci tarafından anlatılabilir. Bu durumda olaylar üçüncü kişi(şahıs) ağzından anlatılmış olur. Burada olayı nakleden kişi kendisinden söz ederken “yaptım, görmüştüm” gibi ifadeler kullanılır. Ancak asıl olay, üçüncü ağızdan “yaptı, görmüştü gibi ifadelerle anlatılır.
Anlatmaya bağlı edebî metinler kurmaca ürünü olan metinlerdir. Masal, hikâye, roman vb. türler yazarın kurgusu sonucu oluşmuştur. Bu tür metinler anlatıcının bakış açısından ortaya konmaktadır.
Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır. Bir başka ifadeyle anlatmaya bağlı edebi metinlerdeki birinci ve üçüncü kişili anlatımlar üç temel bakış açısına sahiptir:
İlahi Bakış Açısı: Edebi metinlerde kullanılan en eski yöntemdir. Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır. Anlatıcı, öyküde anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır. Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir. Öyküde ne kadar kişi varsa her birinin açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır. Öyküyü kimi zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma olanağı vardır.
Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olayı anlatan “ben” vardır. Bu ben, öykünün kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir. Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır. Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir.
Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir tarzda aktarılır. Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir. Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır. Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi olunabilir.
Bir edebi metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölümler bulunabilir. Aynı konu farklı biçimlerde anlatılır. Aynı manzarayı izleyenler farklı noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak ele alınır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil, bilinen özellikleriyle karşımıza çıkmaz. Anlatılanlar olayların durumuna göre yan anlamlarla zenginleştirilmiş bir özelliktedir. Kullanılan edebi dilin, metnin kaleme alındığı dönemin sosyal hayatına, edebi zevkine ve anlayışına göre değişkenlik gösterebileceğini de unutmayalım. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde kullanılan dilin ele alınan temayla ve verilmek istenen mesajla da doğrudan ilişkisi vardır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır. Ancak iletişim aracı metindir. Edebi metinler kendilerine özgü iletişim aracıdırlar. Bir gerçeklik yorumlanıp dönüştürülerek yeni bir gerçeklik ortaya konur. Bunun anlatılması da farklı bir dil gerektirir.
Edebi metinler anlam bakımından da diğer metinlerden farklıdır. Çünkü yan anlam bakımından zengindirler. Bu da her okundukları zaman yeniden kurulma ve anlaşılma imkanını beraberinde getirir.
E. METİN VE GELENEK
Anlatmaya bağlı edebi metni geleneği içerisinde değerlendirme;
Ayrıca bakınız ⇒ Metin ve Gelenek
Kültür alanındaki etkinliklerin tümü geçmişten geleceğe uzanır. Sanatçılar geçmişten aldıklarını, kendi dönemlerinin zevk ve anlayışıyla, bilgi birikimiyle,duyarlılığıyla yoğurarak geleceğe taşır. Bütün sanat eserleri kendi aralarında bir düzen oluşturur. Bir bakıma bütünün parçaları durumundadır. Bu bakımdan geçmişi bilmeden yeni bir sanat eseri oluşturmak mümkün değildir. Sanatkar,geçmişte örüle örüle kendisine kadar gelmiş olan gelenekten yararlanır; döneminin zevkini, düşüncesini, duyarlılığını edebi eserin bünyesine yerleştirir. Eğer sanat gücü yüksek ise bu geleneği zenginleştirir.
Edebi metinlerin büyük çoğunluğu kendi döneminin gerçekliğini ve düşünce hayatını yansıtır.
Her metin, kendi tarzında daha önce yazılmış metinlerden yararlanır.Tanzimat dönemi romanları, daha once Türk edebiyatında roman ihtiyacını karşılayan mesneviden ve halk hikayelerinden etkilenmiştir. Tanzimat romancıları başlangıçta Batı romanından etkilenseler bile daha sonra bu etkileşimin dışına çıkarak kendi roman tarzlarını oluşturmuşlar ve kendilerinden sonrakilere örnek olmuşlardır.
F. ANLAMA VE YORUMLAMA
Anlatmaya bağlı edebi metni anlama ve yorumlama;
Edebi metinlerde dil, bilgi aktarmak veya oğretmek amacıyla kullanılmaz. Kelimeler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil, yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir. Bu bakımdan anlatmaya bağlı edebi metinlerle bilimsel metinler birbirinden ayrılır. Bilimsel metinlerde anlam herkes için aynıdır. Hiçbir yerde ve durumda değişmez; ancak edebi metinlerde, okuyucunun o anda içinde bulunduğu ruh hali, dünya görüşü, bilgi ve kültür seviyesi edebi metinin anlamını değiştirir. Çünkü edebi metinlerdeki sözler veya söz grupları yalnızca sözlük anlamlarıyla metinde yer almazlar; bulundukları bağlama göre anlam değeri kazanırlar.
Edebi metinler yan anlam bakından zengindir. Kelimeler ve kelime grupları, metin içerisinde farklı anlamlar kazanır.
G. METİN VE YAZAR
Yazarın edebi yönüyle ilgili çıkarımlarda bulunma;
Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde, bazen yazar ile metin arasında benzerlikler bulunur. Roman, hikaye ve tiyatro eserlerinde karşımıza çıkabilecek bu özellik bir belge niteliği taşımaz. Olay çevresindeki edebi metinlerin tümü kurguya dayalıdır. Dolayısıyla gerçek hayat ornek alınarak yazılmış olsa bile bu yeniden kurgulanmıştır. Eğer yazar anlattıklarının birebir gerçek olduğu iddiasında ise zaten anlattıkları bizim konu aldığımız edebi metinlerin dışında tarih veya hatıra olarak değerlendirilir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nun, Halide Edip Adıvar‘ın roman ve hikayelerinde Kurtuluş Savaşı dönemi öncesi ve sonrasıyla, Türk toplumundaki sosyal değişmelerle birlikte dile getirilir. Bu anlatılanlar dönemin gerçekliğinin yorumlanarak dönüştürülmesidir. Bunlardan dönemin sosyal ve siyasal hayatı öğrenilemez. Ancak yazarlar sanat dünyalarını bireysel deneyimleri ve dönemlerinin gerçeklerinden hareketle oluştururlar. Bu da o dönemde kullanılan eşya ve görünüşlerden yararlanmalarını gerekli kılar. Yazarların yaşadıklarından etkilenmeleri, olay çevresinde oluşturulmuş metinlerde bunları anlatmaları doğrudan doğruya değildir yaşadıklarını yeniden kurgulaması ve yaşadıklarından yaptıkları seçki söz konusudur. Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde belge niteliğinde yaşanmışlık yoktur; ancak yaşananlardan etkilenme söz konusudur.