Uykuda ruhun bedenden ayrılması, uyurken ruhun bedeni terketmesi
Ruh bedenden ayrılıp seyahat edebilir mi?
UYKUDA RUHUN BEDENDEN AYRILMASI
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, insanın
ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde değildir, belli bir
yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik,
ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her
zerresini diri tutan ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta durduran
Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, bedeni ruh vasıtası ile diri
tutmaktadır. (1.cild,287.mek.)
Uykuda iken, ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye,
eğlenmek için, kendi vatanından, gülerek, sevinerek ayrılmasına
benzer ki, gezdikten sonra, sevinç içinde yine vatanına döner.
Ruhun gezinti yeri, âlem-i misaldir. Bu âlemde, görecek meraklı
ve tatlı şeyler vardır. Ölürken ruhun ayrılması, böyle değildir.
Bu ayrılık, vatanı yıkılan, evleri, binaları yok olan kimsenin,
vatanından ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki
ayrılmasında, sıkıntı ve acı yoktur. Tersine, sevinç ve rahatlık
vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hâsıl
olur. Uyuyan insanın vatanı, dünyadır. Ona, dünyadaki gibi
davranırlar. Ölen kimsenin ise, vatanı yıkılır. Âhirete göç eder.
Ona âhiret muamelesi yaparlar. (3.cild,31.mektup.)
UYKUDA RUHUN BEDENDEN SOYUTLANMASI
Ruhsal çalışmaların ilki ruhu bedenden soyutlamaktır. Eskiler bu
duruma, kendinden geçme ve yok olma anlamında “istiğrak
uykusu” da demişlerdir. İstiğrak uykusunda ruh, bedenden
bilinçli bir biçimde çıkar ve kulun Allah katındaki mertebesine
uygun olarak fizik dünyanın somut veya soyut alanlarında
dolaşır. Genelde ruhun dolaştığı alanlar fizik dünyanın somut
alanlarıdır.
Müslüman bir kimsenin ruhsal olarak dolaştığı soyut alanlarda,
müslüman olmayan bir kimse kesinlikle dolaşamaz. Ama
müslüman bir kimse, müslüman olmayan bir kimsenin dolaştığı
somut alanlarda istediği gibi dolaşabilir. Soyut alanlara
yükselmek ve bu alanların varlıkları olan melekleri görmek,
onlarla konuşmak müslüman olmayan kimselerin ruhlarına yasak
edilmiş ve araya perde çekilmiştir.
İman durumları farklı olan müslümanların yükselebilecekleri
soyut alanlar da farklıdır. Örnek verecek olursak, günahkâr
olan bir müslümanın ruhu Arş Boyutuna kadar yükselebilir, bazı
melekleri, peygamberlerin ve âriflerin rûhâniyetlerini, kabir ve
âhiret durumlarından bazılarını görebilir. Bu durum, Rabbimizin,
günahkâr da olsa mü’min kullarına bir lütfudur.
Âriflere gelince, onlar için gözlerin görmediği, kulakların
işitmediği ve hayal bile edilemeyecek lütuflar vardır. Rabbimiz
bizi onlardan kılsın.
Bu işe yeni başlayanlar, ruhlarını bedenlerinden soyutladıktan
sonra bedenleri uykuda olur. Bunlar, uzun süre beden dışında
kalamazlar. En küçük bir tedirginlikte geri bedenlerine
dönerler.
Ruhlar, en çok 24 saat beden dışında kalabilirler. Bir ruh,
belirtilen süreden daha çok beden dışında kalırsa, bedenine
artık geri dönemez ve ölüm olayı gerçekleşir.
Ârifler, ruhlarını bedenlerinden soyutladıkları zaman, ilk
başlayanlarda olduğu gibi bedenleri uyuyup kalmaz. Onların
ruhları bedenlerinden ayrı kaldıkları süre bedenleri de uyanık
kalarak günlük işlerini sürdürmeye devam ederler. Ruhun
soyutlandığı bir beden, her ne kadar uyanık bulunsa da normal
halinden biraz daha durgun görülür.
Bu işe yeni başlayanlar, bedenlerini, uykuda bıraktıkları gibi
bulurlar. Zamanla deneyimleri arttıkça bedenlerini de gittikleri
yerlere taşıma becerisi kazanırlar. Ruhsal yolculuk yapan bir
kimse, eğer bedenini ruhunun gittiği yere taşımamışsa bunun iki
nedeni vardır.
1. Ruh, henüz bedeni taşıma becerisi kazanmamıştır. Bu
durumda beden, yukarıda da belirttiğimiz gibi uykuda kalır. Bu,
ruhsal yolculuğa ilk başlayanların durumudur.
2. Ruh, gittiği yerde bedenini aratmayacak bir biçimde yeni bir
beden oluşturmuştur. Ruhun oluşturduğu bu yeni bedeni, geride
bıraktığı bedenden ayıt etmek güçtür. Bu konuda ustalaşan ruh,
eğer isterse gücü oranında birçok beden birden oluşturabilir.
Bu bedenler birbirlerinin aynı olabildiği gibi ayrı da olabilirler;
aynı yerde ortaya çıkabildiği gibi ayrı yerlerde de ortaya
çıkabilirler. İnsanlara şaşkınlık veren bu durum âriflerin gizli
işlerindendir.
Ruhsal yolculuk için gerekli olan tek şey ruhu bedenden
soyutlayabilmektir. Bunun için de beden ve zihin çok güçlü
olmalıdır. Olgunluk sanatının başlangıcı olan ruhu bedenden
soyutlama, ancak güçlü bir beden ve zihinle mümkün olur. Beden
ve zihni güçlü kılmanın yolu nedir, diye sorulacak olursa, bu yol
“doğru yaşamaktır”, deriz.
Doğru yaşamanın ne anlama geldiğini bilmemek, yaşamın amacını
bilmemek demektir. Kutsal Kitabımız Kur’an ve Sevgili
Peygamberimizin sünneti baştanbaşa doğru yaşamanın kuralları
ile doludur. Bu konuda âriflerin yaşamında da bizim için çok
güzel örnekler vardır.
İnsanın beden ve zihnini zayıflatan etkenlerin başında,
kuşkusuz dünya ile olan fiziksel ve duygusal bağlar gelmektedir.
Bu bağlar aynı zamanda ruh, beden ve kalb bütünlüğünün de
bozulma nedenidir. Öyle ise insanı, ruh ve beden bütünlüğünü
bozarak zayıflatan ve ona zarar veren her nesne ve durumdan
olabildiğince uzak durmak gerekir.
Ruhu bedenden soyutlamaya “özgürlük sanatı”, ruhun bedenden
soyutlanarak özgürce dolaşmasına da “soyut uçuş” denir.
Beden dışına çıkma kimilerine göre çok kolay, kimilerine göre
de çok zor bir iştir. Bu iş, kimilerine çok zor görünse de planlı
ve uzun bir süre sabır ve gayretle çalışıldığında kuşkusuz kolay
bir duruma gelecektir. “Her zorlukla birlikte mutlaka bir
kolaylık vardır.” (İnşirah: 6)
İlk önce şu önerilere bir göz atın.
1. Eğer düzenli bir yaşamınız yoksa geçerli bir amaç
belirleyerek yaşamınızı düzenli bir hale getirin.
2. Yeme, içme, çalışma ve dinlenmeye bir ölçü getirin.
3. Yüce Allah’la olan iman ve ibadet bağlarınızı güçlendirin.
4. Kendinizle ve etrafınızla barışık olun.
5. Fizik çevreye son derece duyarlı bir kişilik kazanın.
6. Kesin kararlılığı elden bırakmayın, Allah’ın izni ile
başaracağınıza inanın.
7. Yağmurlu ve gök gürültülü havalarda çalışma yapmayın.
8. Ruhsal yolculuk esnasında yüksek gerilim hatlarından uzak
durun.
9. Rahat edebileceğiniz bol bir elbise giyin, çok renkli ve
alacalı elbise yerine tek renkli ve sade olanları tercih edin.
10. Yatağa sağ yan üzerine yatarak uyuyun, sola veya yüzüstü
yatmayın.
11. Et yemeklerinden, fındık ve fıstık gibi sert kabuklu
yiyeceklerden uzak durun, bol bol sebze ve meyve yiyin.
12. Acıkmadıkça yemeyin ve tam doymadan da sofradan kalkın.
13. Bedeni oruç tutarak kıvama getirin.
14. Bilgilenin ve tüm korku engellerini aşın.
15. Uykuya yenik düşmeden zihni ve hayali uyanık tutmayı
öğrenin.
16. Soluklanmayı ve soluklanırken bedeni gevşetmeyi
öğrenerek, beden gerginliğini yok edin.
17. <!–[endif]–>Uzun süre (en az yarım saat) rahat
kalınacak bir oturuş biçimi seçin.
OTURUŞ BİÇİMLERİ
Ruhsal çalışmaların yapıldığı pek çok oturuş biçimi vardır.
Bunların hepside yararlı oturuş biçimleridir. Ancak her oturuş
biçimi herkes için uygun olmayabilir. Ruhsal çalışma yapacak
kimse, bunları ayrı ayrı deneyerek kendisine en uygun biçimi
belirlemelidir. Bu oturuş biçimleri şunlardır:
MURAKABE OTURUŞU
Buna kursufa veya sığ soluma oturuşu da denir. Omurga öne
doğru hafif eğilerek kabalar üzerine oturulur. Bacaklar
dizlerden kırılarak göğse doğru çekilir ve karına yapıştırılır.
Ayak tabanları çıplak olarak yere basar ve topuklar
birleştirilir. Kollar dizlerin önünde birleştirilir, gerekirse eller
dirseklerden kavrar. Gözler kapatılır, dil damağa yapıştırılır ve
baş göğse eğilir. Bu oturuş şişmanlar için zor olduğundan,
dizleri belden kavrayan bir kuşak kullanılır. Bu kuşağa kement
denilir. Bu arada uykuya dalarak başın düşmemesi için iki bacak
arasından çeneye doğru uzanan bir çene desteği kullanılır. Alt
tarafı genişçe olan çene desteğinin Üst tarafı da çenenin iyice
oturması için hafif çukurlu yapılmış ve bezle sarılmıştır.
Bu oturuş biçiminde göğüs ve karın iyice sıkıştığından tam bir
soluklanma olmaz. Yani soluk alma ve verme kesik kesik olup,
derin değildir. Bununla birlikte bu tür soluklanma biçimi, düzenli
yapıldığı zaman içsel enerjiyi dengeler ve iç sessizlik sınırını
aşmayı kolaylaştırır.
TEVERRÜK OTURUŞU
Yaprak gibi yayılarak oturma biçimidir. Bu oturuşta ayaklar sol
taraftan yana çıkarılır ve sağ ayak sol ayağın altına verilir.
Beden, belden sola, baş ta kalbe doğru hafif eğilir. Bu oturuş
daha çok rabıta ve zikir yapanların oturuş biçimidir.
NAMAZ OTURUŞU
Namazın rekât sonlarındaki oturuş biçimi olduğu için bu adla
anılmıştır. Bu oturuşta dizler kırılarak üstüne oturulur ve eller,
avuç içleri aşağı gelecek şekilde iki diz üzerine konur.
BAĞDAŞ KURARAK OTURMA
Kabalar üzerine oturulur, bacaklar dizlerden kırılarak çapraz
yapılır. Gerekirse sırt bir duvara veya ağaca yaslanılır. Baş
hafif öne eğik tutulur. Buna “Kızılderili oturuşu” da denir.
KOLTUKTA OTURMA
Rahat bir koltuğa yaslanarak oturma biçimidir. Bu oturuşta
ayak, ayak üstüne atılmaz. Eller uyluklar üzerine konur. Baş
karşıya bakacak şekilde dik tutulur, ön ve arkaya fazla
eğilmez. Buna dinlenme oturuşu da denir.
Çoğunluğun kullandığı bir yöntem daha vardır. Bu da rahat bir
yatağa sırt üstü uzanmaktır. Ancak bazı uygulayıcılar, uykuya
yenik düşüldüğü için sırt üstü uzanmayı pek uygun bulmazlar.
Ruhu bedenden ayırmak için, bir yatağa sırt üstü uzanarak
yatmak, oturma biçimlerine göre bedenin kolay gevşemesi
açısından daha avantajlı görülse de, bedenle birlikte zihnin de
uyuma olasılığı diğerlerinden daha çoktur. Bunun böyle olduğu
denemeler sonunda daha iyi anlaşılacaktır.
RUHUN BEDENDEN SOYUTLANMASI
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bedenden soyutlanan ruhun
değişik boyutlarda yaptığı bedensiz yolculuğa ruhsal yolculuk
denir.
Ruhun bedenden soyutlanması, beden ve zihne bağlı otomatik
bir reflekstir. Ruhunuzun bilinçli bir şekilde bedenden ayrılması
için şu kuralları kusursuz yerine getirmelisiniz.
1. Bedeninizi yüzde yüz rahatlatın, gevşeyin ve zihni uyanık
tutun.
2. İrade ve hayali kullanarak bilinç noktasını bedeninin dışına
aktarın.
3. Projeksiyon üzerinde kontrol sağlayabilmek ve rüya
durumuna geçmemek için de yeterli zihinsel ve psişik enerjiye
sahip olun.
4. Astral bedene ayrılması için yeterli baskı uygulayın.
5. Yaptığınız işe yüzde yüz odaklanın.
Bu kurallar, kusursuz yerine getirildiğinde, ruhsal yolculuk için
gereken otomatik bedenden ayrılma refleksini harekete
geçirecektir.
GEVŞEME VE RAHATLAMA
Gerçek anlamda bir rahatlama sağlayabilmek için
uygulayabileceğiniz bir rahatlama biçimini iyice öğrenmelisiniz.
Bununla birlikte biz yine de bir tane anlatalım.
Uzun süre rahat edebileceğiniz bir sandalye veya bir koltuğa
oturun. Yeni başlayanlar için bu önemlidir. Ruhsal çıkışı eğer
yatarak deneyimlemeye kalkarsanız, rahat bir uyku çekersiniz.
Önerime kulak verin ve yalnızca uygulayın.
Ayaklarınızdan başlayarak her organınızı tek tek gerin ve
gevşetin. Tamamen rahatlamış olduğunuzu hissedene kadar bu
germe ve gevşetme işini sürdürün ve bunun üzerinden birkaç
kez geçin. Bu sırada derin ama yavaşça nefes alın. Solunum
yolu ile alıp verdiğiniz havanın farkında olun.
Fiziksel bedendeki derin bir rahatlama istiğrak uykusuna
dalmanın, yani kendinden geçmenin hem nedeni, hem de
anahtarıdır. Bir kez kendinizden geçtiğinizde ruhu bedenden
soyutlamak oldukça kolay olacaktır.
İSTİĞRAK UYKUSU/KENDİNDEN GEÇME HALİ
Derin bir rahatlama düzeyine ulaştığınız zaman zihinsel sakinliği
de elde
etmiş olacaksınız. Bu durumda bedeninizin iyice ağırlaştığını
hissedeceksiniz. Bu ağırlık, siz istiğrak durumuna girerken
beyin dalgalarınızın beta/uyanıklık düzeyinden alfa/uyku
düzeyine yükseldiğinin başlıca belirtisidir.
İstiğrak durumu, derin fiziksel ve zihinsel bir rahatlamanın
sonucudur. İstiğrak durumunda, bedeniniz kendini tümüyle
uykuya teslim ederken zihniniz bilinçli olarak uyanık kalacaktır.
İSTİĞRAK UYKUSUNA GEÇİŞ
Rahatlama alıştırmalarını sürdürün ve nefes farkındalığıyla
zihninizi canlı tutun. Karanlıkta bir merdivenden indiğinizi hayal
edin. Merdiveni gözünüzde canlandırmayın, yalnızca kendinizi
bunu yaparken hayal edin.
Nefes verirken bir ya da iki basamak inin, nefes alırken
basamakta durun. İstenilen şey zihinsel bir düşme hissidir.
Bunu yaparken, beyninizin dalga düzeyi beta/uyanık durumundan
alfa/uyku durumuna ve arkasından teta/derin uyku durumuna
geçecektir. Beyin dalgaları alfa düzeyine ulaştığında istiğrak
durumuna girersiniz.
Bu işi yapabildiğiniz kadar yapın. İstiğrak durumuna geçme
süresi, sizin derin rahatlama ve zihinsel sakinlik deneyiminize
göre değişecektir. Ağırlaşma hissine ulaştığınızda zihinsel
düşme alıştırmasını durdurun.
Zihinsel düşme işini merdiven yerine bir asansörle de
yapabilirsiniz. Yapmanız gereken nefes verirken inip, nefes
alırken durduğunuzu hayal etmektir. Veya kendinizi bir tüy gibi
hafif ve havada süzüldüğünüzü hayal edin. Merdiven ve asansör
deneyiminde olduğu gibi nefes verirken bir miktar düşün, nefes
alırken durun.
Bunlardan hangisini deneyimlerseniz deneyin, yukarıda
belirttiğim gibi, beyninizin dalga düzeyini teta/derin uyku
durumuna getirecektir. Yani beyin dalgasının teta düzeyine
gelebilmesi için zihinsel bir düşme etkisine ihtiyaç vardır.
İşte derin rahatlama ve zihinsel sakinlikle birleştirilmiş zihinsel
düşme etkisi istiğrak durumuna girmenize neden olacaktır. Bu
istiğrak/kendinden geçme veya derine gömülme duygusunu
oluşturmak için bildiğiniz başka yöntemler de kullanabilirsiniz.
Bu durum, ileride anlatacağımız farkındalık düzeyini ikinci
dikkate kaydırmakla aynıdır.
İstiğrak durumuna girdiğinizde her şey sessizleşir ve daha
büyük bir yerde olduğunuz duygusuna kapılırsınız. Bedeninizde
hafif bir titreşim duyumlarsınız. Sanki bir anda farklılaşan her
şey biraz belirsiz ve hafifçe bulanık gibidir. İstiğrak halinde
keskin sesler, güneş sinir ağına fiziksel darbe gibi gelir. Bu
darbe sırtta hissedilir ve tüm bedeni sarsar.
Uykuda Ruhun Bedenden Ayrılması Hakkında Bilgi
Uykuda Ruhun Bedenden Ayrılması nedir
Ruhun Bedenden Ayrilmasi.
Astral Seyahat Nedir
UYKUDA RUHUN BEDENDEN AYRILMASI-1
Bedenimizi belirli bir süre terk ederek çeşitli yerlere düşünce hızı ile gidip, gittiğimiz yerlerde meydana gelen olayları izleyebilmemiz mümkündür. Parapsikoloji Enstitüleri’nde incelenen duyular dışı algılamalarımız arasında en ilginçlerinden biridir…
Şuurumuzun bedenimizin dışına yansıması yada diğer bir tanımla, şuurluk alanımızın genişleyerek beden dışına taşma olayına Astral Seyahat veya Şuur Projeksiyonu adı verilir.
UYKUDA RUHUN BEDENDEN AYRILMASI-2
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, insanın
ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde değildir, belli bir
yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik,
ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her
zerresini diri tutan ruhtur. Bunun gibi, âlemi varlıkta durduran
Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, bedeni ruh vasıtası ile diri
tutmaktadır. (1.cild,287.mek.)
Uykuda iken, ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye,
eğlenmek için, kendi vatanından, gülerek, sevinerek ayrılmasına
benzer ki, gezdikten sonra, sevinç içinde yine vatanına döner.
Ruhun gezinti yeri, âlem-i misaldir. Bu âlemde, görecek meraklı
ve tatlı şeyler vardır. Ölürken ruhun ayrılması, böyle değildir.
Bu ayrılık, vatanı yıkılan, evleri, binaları yok olan kimsenin,
vatanından ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki
ayrılmasında, sıkıntı ve acı yoktur. Tersine, sevinç ve rahatlık
vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hâsıl
olur. Uyuyan insanın vatanı, dünyadır. Ona, dünyadaki gibi
davranırlar. Ölen kimsenin ise, vatanı yıkılır. Âhirete göç eder.
Ona âhiret muamelesi yaparlar. (3.cild,31.mektup.)
İnsan uykuya daldığı zaman ruh bedenden ayrılır mı?
Uyku, insan ruhunun hislerini kainattan çekmesi, dış alemle irtibaını bir nevi askıya almasıdır. Nitekim, uyuyan bir kimsenin yanında konuşulsa hiçbir şey duymaz, çünkü işitme duygusu dış alemle ilgisini koparmıştır. Aynı adam, rüyasında konuşur ve işitir. Uyanma olayıyla hisler yeniden dış alemle ilgilerini kurarlar.
Bu yönüyle uyku ölümün küçük kardeşidir. Ölüm, ruhun beden alakasını kesmesidir. Uyku esnasında ruh bedenden ayrılmaz. Ancak rüya vasıtasıyla gayp alemine karşı bir münasebet peyda eder. Bazan sadık rüya ile mazi ve müstakbeli hazır zaman gibi müşahede eder.
“Allah, o nefisleri öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Zümer, 42) ayet-i kerimesi, uyuma ve uyanmanın ancak İlahi birer ihsan olduğunu, her ikisininde insan iradesiyle gerçekleşmediğini ders vermektedir.
Uykuyla kişiyi bir nevi öldüren, vadesi yetmeyenleri tekrar uyandıran Cenab-ı Hakk, ölümle aldığı canları diriliş safhasında yeniden bedenlere iade edecektir. Ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır, ruhun ölmesi değil. Ölen de dirilen de insan bedenidir.
Üstadın rüya-yı sadıka ile ilgili şu ifadeleri bir yönüyle konumuza da ışık tutar: “Üçüncü kısım ki, rü’ya-yı sadıkadır. O doğrudan doğruya mahiyet-i insaniyedeki latife-i Rabbaniye, âlem-i şehadetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla, âlem-i ahza karşı bir münasebet bulur, bir menfez açar.”
…İşte umum avam için dahi bir nevi velayete mazhariyet var ki, rü’ya-yı sâdıkada, evliya gibi, gaybî ve istikbalî olan şeyleri görüyorlar.
…..
Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i ahza bakan bir penceredir. Hem mukayyed ve fâni insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya ahzar ve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temaşagâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır.”